Ölçüm İslam´dır. İslam´ın adilane ölçüsü içinde Allah´ın adını ve dinini yücelten aziz milletimden ziyadesiyle bahsetmek ve onun şanlı mazisini methetmek, inancımın bana vermiş olduğu bir ruhsat ve müsaadedir. Zira bu yüce dinin bayrağını hem yüreğinde, hem de zirvelerde asırlarca dalgalandıran ve rıza-ı ilahi için sayü gayret eden Türk milleti, takvaya uygun gayretleri temel alındığında, hem sevilmeye, hem övülmeye hem de imrenilmeye layıktır. Lakin son dönemlerde dünyada yayılan ırkçılık akımların etkisiyle, bu aziz millet için ?Kavgacı Türkler? şâyiası yayılmaktadır. Bilinmelidir ki, bu yaygara, yeni bir dirilişin ön alma adımıdır. Fakat Cenab-ı hak, bir meseleyi murad ederse, onun önüne çekilecek setlerin kıymeti harbiyesi yoktur. Ve dahi bu diriliş hissiyatı yeniden neşv ü nema etmiş ve nizam-ı âlem esintileri gönülleri okşamaya başlamıştır.
Dünyanın tarihsel sürecine baktığımızda, en çok devleti Türk milleti kurmuştur. Bu durum, aslında bir toplum karakterinin en mühim göstergesidir. Bu kadar çok devlet ve beylikler teşkil ederken, gerek kendi içlerinde, gerekse başka milletlerle doğal olarak sürekli savaşmak durumunda kalınmıştır. Tarihi olaylar, siyasi mülahazaların dışında değerlendirildiğinde, Türk milletinin neden bu denli muharebe içinde olduğunu anlamak, pekte zor olmayacaktır. Maksadını ve hedefini bu denli açık ifade eden başka bir toplum yoktur. Çünkü milletimizin amacı, genele şamildir ve adaletin gayretidir. Böylesine ulvi bir ideal saklanmaz. Bilakis suçlular bir takım hususları gizleme ihtiyacı duyar. Siyonistlerin ?Arz-ı Mev´ud?, Yunan´ın ?Megalo İdea?, Ermenistan´ın ?Büyük Ermenistan? ve daha nicelerinin gizli ajandalarında sakladıkları her bir tertibat gibi. Bu kabilden düzenler, sadece kendi lehine çalıştığı için ırkçı bir nazara ve zulüm kavramına teşmil eder. Lakin milletimiz bütün insanlık adına, nizam-ı âlem ifadesini kullanır. Gavur, bunları bilmekle beraber, modern zamanların kavramlarıyla suyu bulandırmanın peşindedir. Lakin yine de, gerek İslam öncesi ve gerekse İslam sonrasında neden bu kadar mücadele ettiğimizi hatırlatmak icap etmektedir.
İslamiyet öncesi Türklerin gök tanrı diye ifade edilen inançları çerçevesinde, adalet, ahlak ve hürriyete ne denli önem verdiklerini görmekteyiz. Haliyle bu anlayışı tüm cihana yaymak ve yansıtmak için kavga ettiğimiz doğrudur. Ya da, başta Çin olmak üzere, diğer kavimlerin o günkü şartlarda, emperyal adımlarının önüne geçmek için kılıç kuşandığımız doğrudur. İnsanlık namına, yerleri yaşanabilir bir döşek, gökleri ise koruyucu bir çadır yapmak için, at üstünden inmediğimiz doğrudur. Topraklarını ve namuslarını saldırganlardan muhafaza etmek amacıyla ve onlara hadlerini bildirip bir daha Türkün kutsalına ilişmemeyi, anladıkları dilden ifade etmek için icap edeni yaptığımız doğrudur.
Daha sonra ilahi bir nimet olan İslamiyet´i boy boy kabul eden Türk milleti, seciyesinin âlî bir rütbe mesabesinde olması dolaysıyla, yeni kapıların inkişafı için kendini yeniden kodlamıştır. Milletçe taşıdığı sağlam karakterini, İslam´ın ahlakıyla süslemesi neticesinde, dünya tarihi yeniden yazılmaya ve şekillenmeye başlamıştır. Türkler, dünya tarihinden çıkarıldığında, son iki bin yıllık süreç, iskelete benzeyecektir. Sadece meselenin siyasi ve kronolojik kısmı değil, merhamet, adalet ve medeniyet kısmı da, cılız bir su sızıntısı mesabesinde olacaktır. Necip milletimizin derdi insanlık davası olunca, haliyle nefsani hareket eden toplumlarla mücadele etmek durumunda kalmıştır.
Evet diğer milletlere göre daha kavgacı olduğumuz doğrudur. Lakin biz kavgayı Allah için yaparız, diğerleri ise kendileri için. Yani nefsi için yaşayanların dünyayı yönetmemesi maksadıyla, Allah için harp meydanlarını şenlendiririz. Bu sebeple, merhamet duygusundan yoksun canavarca ilerleyen Moğollara karşı devletlerimiz ve beyliklerimizle insanlık onuru adına serden geçtiğimiz doğrudur. Yüzyıllarca dini duygular sömürülerek, oluşturulan can kıyıcı ve gözü dönmüş haçlı ordusunun yıkımını durdurabilmek için, kavga ettiğimiz doğrudur. İslam´ın ahkâmını dinamitleyen haşhaşi, vehhabi ve daha nice sapık mezheplerin ihlaslı dimağları derdest etmesine mani olmak amacıyla, can verdiğimiz doğrudur. İttihadı-ı İslam için davamızdan vazgeçmeyip, her türlü meşakkati göğüslediğimiz ve cihat aşkıyla cepheye atıldığımız doğrudur. Değil kendi milletimizden ve dinimizden, başka din ve milliyete sahip olsa bile, masumların hukukunu mütecavizlerin musallatından esirgediğimiz için, cenk ettiğimiz doğrudur. Emperyalistlerin ve Siyonistlerin, arzın her köşesine vahşice akıttığı zehre kaşı, bir ilaç olmak maksadıyla tüm dünyaya meydan okuduğumuz doğrudur.
Mücadelemiz inkıtâya uğramış olsa da, yüreğimize cemreler düştüğünden dolayı yeniden sahne almanın vakti gelmiştir. Bu nedenle, hak namına, hak için kavga ettiğimiz doğrudur. İblise hizmet eden her kim varsa, işte meydan? Dileyen gelebilir? Zira Namık Kemal´in ifadesiyle;
?Ecdâdımızın heybeti ma´rûf-ı cihandır,
Fıtrat değişir sanma! Bu kan yine o kandır,?