Hepimiz hayatın doğal akışında birçok kayıp ya da kayıp tehdidi ile burun buruna gelebiliriz. Sevilen birinin kaybı, ilişkinin son bulması, organ kaybı, iş kaybı, vatan kaybı bunlardan biri olabilir. En acı vereni geri dönülmezliği nedeniyle ölümdür. Kişinin kaybı sonrası terk edilme, suçluluk, öfke gibi duygular hissetmesinin sebebi çoğu zaman güvenli yerini ve bağlanma kaynaklarını yitirmesidir. Yas, kayıp yaşayan kişinin yaşamın her alanını ilgilendiren çok boyutlu bir süreçtir. Her birey yas sürecini farklı deneyimleyebilir bu sebeple de kayıp yüzünden farklı tepkiler verilebilir.
Yas bir hastalık değil kaybın ardından gelişen zorlayıcı ve stresli bir süreçtir. Bazıları tepkilerini ciddi krizlerle ortaya koyarken bazıları sessiz bir kabullenişle rahatsızlıklarını saklayabilir. Ancak bazı ortak belirtiler vardır. Bu belirtilerden fiziksel olanları çoğunlukla midede boşluk hissi, nefes alamama, boğulacakmış gibi olma, seslere aşırı duyarlılık, çabuk yorulma, iştahta artış veya azalışla karşımıza çıkar. Bilişsel olarak kişinin öldüğüne inanamamakla beraber inkar, hala yaşadığı hissi, ölen kişinin sesini duyma ya da görme gibi tepkiler normal kabul edilir. Çok şaşkın olmak, üzüntü ve öfke hissetmek, kendini veya bir başkasını suçlamak, yalnız ve umutsuz hissetmek ise bu süreçte duygusal olarak ortaya çıkar. Davranışlarımıza ise ağlamalar, çok dalgın olma, onu arama ve çağırma, uyku bozukluğu olarak yansır. Sosyal olarak kendimizi diğerlerinden soyutlayabilir ve ölen kişiyi hatırlatan her şeyden uzak durarak kaçınma davranışları sergileyebiliriz. Peki bu süreçle nasıl başa çıkabiliriz?
Kişi ölümün bir sona eriş olduğunu kavrayabilir ancak tam anlamıyla içselleştirmek zaman alabilir. Duygular gelir ve gider. Olumsuz duygularla baş etmek için çaba sarfetmek yani daha çok uğraş haline getirmek mutsuzluğu ve umutsuzluğu daha uzun süre yaşamanıza sebebiyet verir. Duyguları bastırmak süreci uzattığından olabildiğince bu duyguları ifade etmek, dile getirmek ve diğerleri ile paylaşmak size her anlamda yardımcı olacaktır.
Ölen kişinin bulunmadığı bir çevreye uyum sağlamak için acele etmek doğru olmaz. Kayıpla beraber sizin de hayatta ki rolünüz yüksek ihtimalle değişecektir. Rolünüz değişmesi beraberinde bir çok yeniliği getirecek ve bu yeniliklere uyum sağlamak zaman alacaktır. Kendinize alan açmalı ve bu süreçte öz şefkati elden bırakmamalısınız. Bu süreç yaşamdaki değişiklikleri anlamlandırması ve hayatın amacının yeniden belirlenmesiyle beraber ilerleme ya da baş edemediği ikilemleri içinde duraksadığı bir dönem olabilir. Herkesin yas süreci kendine özgü olduğundan bunun bir doğrusu ya da yanlışı söz konusu değildir. Bu ikilemler arasında savrulmak sürecin doğası gereği çok normaldir. Önceleri bu ikilikler arası savrulurken sonraları kendi iradenizle yine bu ikilemler arası gidip gelmeyi öğreneceksiniz.
Yasın tamamlanmasında en zorlayıcı kısım ise duygusal anlamda kaybedilen kişiyle olan ilişkiyi yeniden düzenlemek ve yaşama devam etmektir. Yas tutan kişi kaybettiği kişiye ilişkin anılarını düzenlemeli, bu ilişkiyi sonlandırmaya çalışmamalıdır. Onunla olan anılarını, düşünce ve hislerini iç dünyasında bir yere koyup geriye kalan hayatında uyum bozucu hale taşımadan devam etmeyi deneyimlemelidir.
Zorlayıcı olduğunu ve acıttığını biliyorum. Ama bunca acının neden olduğunu bilmek biraz rahatlatabilir. Bu acıyı hissetmek sizin ölen kişiye dair özleminizin ve sevginizin bir belirtisi olduğunu unutmayın. Sizin için önemli olan bu kişinin ve bu kişiyle olan ilişkinizin size kattığı binlerce şey için bu acıyı çekmek ne kadar da anlamlı. Ya hiç tanışmamış olsaydınız? İyi haftalar dilerim.