<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,sans-serif"><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:"Times New Roman","serif"">Bazıları kendisi görmüyor diye, bizimde kör taklidi yapmamızı istiyor. Çünkü gördüklerimiz yüzünden, yürüttüğü işlerinin ahengi bozuluyor. Dalaveresinin tekeri hızlı dönmeyince, içten içe buğz bağlıyor ve nefret kusuyor. Hatta hakikatle aramıza duvar örmüyoruz diye, hakikati eğerek, şahsımızı tâzir ve takbih ediyor. Vicâhî bir endam ile gıyabi hesaplar yapıyor. Lakin kurnazlığını nâsiyesinde hafî eylese de, bütün suçluların, suç mahallinde bıraktığı bir iz vardır. Bilmezler ki, kırbasına yalnızca ab-ı hayat suyunu dolduran ve ondan içenler, bu izi bütün sarihliği ve sahihliğiyle görmektedir. </span></span></span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,sans-serif"><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:"Times New Roman","serif"">Dünya, sadece olumsuz manada değil, birçok alanda olumlu yönde de, değişmektedir. Eskiden insanları birtakım sözlerle aldatmak mümkün iken, şimdilerde ifadelerden çok icraatlar değere bindi. Filhakîka, doğru olan da, bu anlayıştır. Zira sözün ehemmiyeti, muhatabının inanmasından çok, söyleyenin uygulamasına göre değer kazanmalıdır. Hamâsî nutuklar atarak, başkalarının duyguları üzerine geleceğini bina edenler, yeraltında yaşayan köstebeklere benzer. Çünkü köstebekler, genellikle yerin üstündekilerin emekleriyle geçinir. Yeraltında kendine yuva yaparken, yukarıdakileri bu işten bîhaber zanneder. Fakat toprağı tahliye ettiği delikten kendini ele verir. Suçüstü yapılacağı zaman ise, derhal kaçar ve asla suçu sahiplenmez. Lakin kazdığı toprakları yerüstüne o şekilde çıkarma hususiyeti, sadece köstebeğe aittir. Ne kadar kaçsa ve inkâr etse de, hiç kimse onun mâsumiyetine inanmaz. Çünkü herkes, insiyakının nişânesini tebarüz ettirir. Aslanlar kükrer, çakallar aldatır, köstebekler kazar ve insanoğlu da, hem bahtını, hem de etrafını abadan eder. Köstebeğin fıtratı böyle davranmaya kodlanmıştır, bundan dolayı ona kızmak yersizdir. Bizim dikkat çektiğimiz mesele, köstebeklere özenen insan müsveddeleridir. </span></span></span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,sans-serif"><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:"Times New Roman","serif"">Anadolu’da meşhur bir deyiş vardır; <em>“keser gibi olma hep bana bana, testere gibi ol bir sana bir bana”</em> diye. Sadece benim iyi olmam, benim varlıklı olmam veya benim imkânlarımın ziyade olması yetmez, hep birlikte iyi olur ve bir imkânı paylaşırsak, o vakit insanî vasfımız ortaya çıkar. Gel gör ki, ictimâî yapımız, sert ve hızlı değişikliklerle çalkalanmaktadır. Tevazuu, hürmeti yahut rikkati sadece kendine yapılmasını bekleyen bencil seciyelerle kuşatılmış durumdayız. Bu kuşatma dolayısıyla, hüsrana uğramışlığımız haddini aşmış durumda. Hüsran olmak, her daim mağdur olmak manasına gelmez. Çünkü bazen insanlar kendi kendilerine bir beklentiye girer. Bu beklenti karşılanmayınca, hüsrana düşer. Hâlbuki hüsrana uğramak, bu değildir. Beklenilenin olmasından çok, beklenilmeyenin olması hüsrana yol açar. Bugün bizi hüsrana düşüren sebep ise, insan denilen bir varlığın beklenilmeyen ne kadar şey varsa, onun öncülüğünü yapmasıdır. İnsanı-ı kâmil çizgilerini yok saymasıdır. Başkalarının ürettiklerini, köstebekler gibi aşağıdan çekip, herkesin karanlık dünyasına hizmetkâr olmasını istemesidir. İnsan için ne hazin bir manzaradır bu. Böyleleriyle aynı havayı solumaktan, daha âsûde edici ve hüsran verici ne olabilir ki…</span></span></span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,sans-serif"><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:"Times New Roman","serif"">Bölük bölük muammalı ilişkilerle, samimiyetin ve huşûunun ırzına geçen bayağılar için, bütün diller cem olsa, yine de bu pespaye vasfı anlatan bir ifade bulamaz. Dinden dönene mürtet denir de, insanlıktan dönene ne denir acaba?.. Tartışmasız her kurumda, her kuruluşta ve ortamda var olan bu köstebekler yüzünden, nice delikanlılar mihnete düştü ve nice kartallar kuzgunlardan pençe yedi. İşini derinden yürüten bu zelil güruh sebebiyle tespihler im<span style="background-color:white"><span style="color:#333333">â</span></span>mesiz, lügatler sözsüz, dervişler tennûresiz ve hicaz <span style="background-color:white"><span style="color:#333333">surre-i hümâyunsuz ve sahipsiz kaldı. Ötüken yaylalarında elimde bir kopuz olsa, anca anlatabilirim derdimi. İçimde fışkıran bir ozan çığlığı ile söylesem, söylesem, söylesem, ilâ-âhiri… Sesim Urumçi’den Kosova düzlüklerine kadar yankılansa, yeni bir bahar gelir mi acaba? Ya da bir fişek fırlatsam İstanbul semalarına, yeniden fethedebilir miyim vatanımı, kendime karşı…</span></span></span></span></span></span></p>
<p style="margin-left:0cm; margin-right:0cm; text-align:justify"><span style="font-size:11pt"><span style="font-family:Calibri,sans-serif"><span style="font-size:12.0pt"><span style="font-family:"Times New Roman","serif"">İnsanın gözü gürültülü nümayişlerle kamaşırken, gürültüsüz yollarla uyutulur. Aldatan suçludur elbette, lakin aldananı da, peşinen m<span style="background-color:white"><span style="color:#333333">â</span></span>zur ve m<span style="background-color:white"><span style="color:#333333">â</span></span>sum saymak doğru değildir. Aklımız, bize sürekli yeni keşifler yaptırmalıdır. Aklımızın uçlarını birbirine dolayıp ve düğümleyenlere fırsat verdiğimiz müddetçe, bu köstebekler halkın nezdinde daha muteber ve mer’i konumda olacaktır. Mesele itibar kazanmak değil, nazik ruhluları âmiyâne serserilerin yönetmesine engel olmak için mücadele etmektir. En önemli husus ise, insan kalarak mücadele etmek…</span></span></span></span></p>