Kurucu kaynaklarını yitiren toplumların ayağı kayar; kaygan zeminlerde yalnızca patinaj yapar bu tür toplumlar.
Ve esen sert rüzgârların, fırtınaların önünde oraya buraya yuvarlanır durur, çıkmaz sokaklara savrulurlar...
Bir kaç yıldır, sessiz bir devrim yaşanıyor bu çorak ülkede: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, kurucu kaynaklarımızı orijinalleriyle birlikte yayımlıyor.
Kurumun Başkanı öncü ve yılmaz adam Muhittin Macit Hoca, ekibiyle birlikte çölü vahaya çevirecek tohumlar ekiyor, adım adım...
Geleceğimizi kuracak, ayaklarımızı yere emin adımlarla basarak yürümemizi sağlayacak medeniyet yolculuğumuzun yapıtaşlarını döşeyen bir devrime imza atıyor...
Yaşanan bu sessiz devrimin ne kadar hayatî olduğunu göstermek için biraz derin nefes almamız, zihin ve ufuk açıcı teorik bir yolculuk yapmamız gerekiyor önce...
KUR´AN, KİTAB-I HAKİKAT; PEYGAMBERİMİZ, KİTAB-I HAYAT´TIR.
Kur´ân, Kitab-ı Hakikat´tir.
Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz (sav) ise, Kitab-ı Hayat ve ?Kâinât?.
Hakikat Kitabı´nın hayata aktarılması gerekir. Hakikat Kitabı´nın hayata aktarılması içinse, anlaşılması ve hayata nasıl aktarılabileceğinin anlatılması, adım adım bizzat, bilfiil gösterilmesi şarttır.
İşte Peygamberimiz (sav) onun için vardır.
Eğer, Kur´ân yalnızca okunarak anlaşılacak ve hayata aktarılacak bir kitap olmuş olsaydı, Peygamberimizin (sav) gönderilmesine gerek kalmazdı.
Meselenin püf noktası şurası: Kur´ân İlâhî Söz´dür: Hakikatin özüdür.
Hakikatin özünün çarpıtılmadan, bizzat ve bilfiil beşerî dünyaya aktarılması, Peygamberimiz (sav) olmadan doğrudan ve doğurgan bir şekilde mümkün olmazdı.
Hakikatle doğrudan irtibat kuran bir beşer olan bizatihî Peygamberimizin kendisi. Peygamberimizin beşerliğinin / kulluğunun ısrarla vurgulanmasının en önemli sırlarından biri burada gizli.
Peygamberimiz olmasaydı, insanlar, kendilerine göre, kafalarına göre, kendi idrak kapasiteleri, çapları, eğilimleri ve yönelimleri ölçüsünde Kitabı anlamaya ve uygulamaya kalkışırlardı; ama zaman ortada hakikat´ten eser kalmazdı kaçınılmaz olarak.
İLAHÎ SÖZ´ÜN BEŞERÎ HAYATA AKTARILMASI,
PEYGAMBERLER VE VARİSLERİ ALİMLERLE MÜMKÜN
İlâhî Söz olan Kitabın hakikatlerinin beşer tarafından anlaşılması ve hayat olması, ancak Peygamberimizin (sav) varlığıyla mümkün olabilirdi.
Peygamberimizden sonra da onun izinden giden, onun vârisleri olan âlimlerle...
Burada âlim derken, İslâm´ın bizzat Kur´ân´da beyan edilen hakikat yolculuğunun birbirini tamamlayan ve açan üç ayrı güzergâhında yolculuk yapan üç şahsiyeti ihata eden bütünleyici bir şahsiyetten sözetmiş oluyoruz: Alim, Arif ve Hakîm.
Alim, ilme´l-yakîn yolculuğu yapacak Kur´ânda beyan edilen hakikatlerin hayat bulması için yola çıkacak...
Arif, ayne´l-yakîn yolculuğu yapacak, Hakikatin hayat olması için yolda olacak...
Hakîm ise hakka´l-yakîn yolculuğu yapacak Hakikatin herkese hayat sunması için yol olacak...
TARİH, TEVAZU´NUN KANATLARINDA YÜKSELİR...
Kendilerinden önceki öncü, dev insanlara saygı duymayanlar, kendilerine saygı duyulmasını bekleyemezler. Bunlar, kibri tavan yapan acınası cücelerdir. Kibrin olduğu yerde fikir barınamaz.
Oysa tarih, tevazu´nun kanatlarında yükselir. Ancak tevazu sahibi olan insanlar, mevzi´lerini / hadlerini yitirmez, mevzu´larını iyi bilirler.
Kurucu kaynaklarını yitiren toplumlar, nereye, ne´yle, nasıl ve niçin gitmeleri gerektiğini bilemezler... İnsanlığa, dikkate değer hiç bir şey veremezler. Bırakınız insanlığa dikkate değer bir şeyler verebilmelerini, önlerini bile göremezler, geleceğe emin adımlarla yürüyemezler.
FİKRİYAT OLMADAN KÜLLİYAT, KÜLLİYAT
OLMADAN DA MEDENİYET OLMAZ
Medeniyet, hissiyatla kurulmaz, fikriyatla kurulur; fikriyatın oluşturduğu külliyatın dalga dalga yaydığı, yeşerttiği, yemiş verdiği diriltici ruhla...
Fikriyat, insanlığın hakikatle buluşmasını sağlar...
Külliyat, hakikatin hayatın her alanında kök salmasını mümkün kılacak yol haritalarını sunar...
İlim, irfan ve hikmet güzergâhlarında gerçekleştirilen yorucu ama insanlığı hakikat medeniyetiyle buluşturucu tohumlar ancak ondan sonra toprağa ekilir, meyve verir ve ancak ondan sonra yeryüzünde adaletin, hakkaniyetin, sulhün, selâmetin ve kardeşliğin gerçeğe dönüşmesi mümkün olabilir.
Fikriyat olmadan külliyat, külliyat olmadan da medeniyet olmaz.
YENİ ?HASANALİ YÜCEL?İMİZ:
MUHİTTİN MACİT HOCA VE ERDOĞAN´IN HEYECANI
İşte Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, Muhittin Macit Hoca´nın öncülüğünde önümüzü açacak medeniyet yolculuğumuzun temellerini atan büyük bir yükümlülüğü yerine getiriyor.
Yeni Hasanâli Yücel´imiz, Muhittin Macit Hoca´dır.
Geleceğimizi inşa edecek öncü kuşakların yetişmesi ve bu öncü kuşakların önce kurucu kaynaklarımızı bihakkın anlayabilmeleri, sonra dünyanın birikimine ulaşabilmeleri ve son olarak da bizi esaslı bir medeniyet yolculuğuna çıkaracak çapta bu birikimi aşacak fikir, oluş ve varoluş çilesine soyunmalarıyla mümkün.
Burada yayımlanan kitapların isimlerini ve insanlığın düşünce dünyasına yaptığı öncü katkıları zikredecek yerim kalmadı.
Yapılan işin ne kadar heyecan verici olduğunu ve bu heyecanı bizzat bu girişimi başlatan, sonuna kadar destekleyen, adım adım takip eden Cumhurbaşkanımız Erdoğan´la ilgili bir anekdotu aktararak göstermeye çalışayım.
Muhittin Hoca, 6 ciltlik dev Kâmûsu´l-Muhît Tercümesi´nin yayını sırasında, Erdoğan´ın her cilt için Muhittin Hoca´yı arıyor, ?kaçıncı cilttesiniz Hocam?? diye soruyor.
Muhittin Hoca´nın çabası, geleceğimiz adına umut verici büyük bir çaba. Muhittin Hoca´yı bu kutlu çabasından ötürü yürekten kutluyorum.
Bu çerçevede, bir başka umut verici bir çabaya da burada değinmezsem rahat edemem: Ekrem Demirli Hoca, nefis bir Klasik Düşünce Okulu başlattı 2 yıl önce. Kurucu kaynaklarımızı okutuyor ülkemizin en yetkin, öncü ilim adamlarıyla birlikte.
Yeni yıl başlıyor... Kaçırmayın, derim.
Burada gerek Muhittin Hoca´nın gerekse Ekrem Demirli Hoca´nın bu öncü, sessiz devrimlerinden ötürü yaşadığım heyecanı, coşkuyu siz de yaşayın.
Ücretleri son derece makul olan Yazma Eserler Başkanlığı´nın kitaplarını külliyat olarak edinin ve geleceğimizin yapı-taşlarını döşeyen bu muazzam yolculuk için Allah´a (cc) hamdedin.
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?