Şimdi genel anlamda bu topraklara farklı milletlerden, farklı dinlerden, farklı bölgelerden göç edildiği hakikati tarihsel gerçekler noktasında önümüzde iken; bugün Türkiye´nin gündemini önemli bir şekilde meşgul eden Suriyeli göçmenler sanki bizim ilk defa karşılaştığımız bir konu gibi ısıtılıp önümüze getirilmektedir. 2011 yılında hemen yanı başımızda Suriye´de başlayan iç savaş neticesinde insanlar son dem olarak evlerini terk etmek zorunda kalmış ve tarihte olduğu gibi yine yüzlerini yardımsever ve misafirperver Türklere yöneltmişlerdir. Devletimiz ise bu trajik meseleyi çözümlemek ve tarihin kendisine vermiş olduğu sorumluluğu yerine getirmek amacıyla Suriyeli kardeşlerimizi göçmen olarak kabul etmek durumunda kalmıştır. Hem devletimiz hem sivil toplum kuruluşlarımız hem de her bir vatandaşımızın bu süreçte göstermiş olduğu azami hassasiyet ve fedakârlık, tarihin şanlı sayfalarındaki mümtaz yerini alacağından hiçbir şüphem yoktur. Bundan daha önemlisi olan Hakk´ın katında bu güzel davranış ziyadesiyle görülecek ve inşallah değerlendirilecektir. Özellikle son yıllarda ülkemize yapılan dâhili ve harici saldırıların da bertaraf edilmesinde hakkın bizatihi yardımı da bu vesileyle zaman zaman görülmektedir. Ancak bu durum bizi doğruluktan ayırmamalı de farklı mülahazalara da yöneltmemelidir. İslam diyarlarının küffar eliyle planlı bir şekilde yok edilmesi, kapanmaz yaraların açılması, kardeşlik hukukumuzun zedelenmesi ve sonuçta büyük bir Müslüman ve insanlık katliamının ortaya çıkmasından kaynaklanan bazı hususları doğal olarak birilerinin göğüslemesi gerekir. Böylesine olağanüstü durumları ve büyük sıkıntıları göğüsleyebilecek yegâne ülke ise Türkiye´dir. Defalarca belirttiğimiz gibi kendinden büyük tek ülke olan Türkiye, üzerindeki tarihi sorumluluğu görmezden gelemez ve kapımızda inim inim inleyen bu sahipsiz, kimsesiz ve zulme uğramış insanları geri çeviremezdi.
Bazı çevreler tarafından milyonlarca mültecinin ülkemizdeki birtakım olumsuz tavırları ve yanlış hareketleri örnek göstermek suretiyle Suriyeli mültecilerin tümünü tahkir etmek ve onları belli bir yerde konumlandırmak asla insani değildir. Böylesine zorlu bir dönemde ülkeye göç etmek zorunda kalan kişilerle birlikte bu işi fırsat bilip Türkiye gelen ve Türkiye´nin üzerinden de başka devletlere gitmek isteyen nice insanların da olduğunu ve olabileceğini göz önünde bulundurmak gerekir. Bununla birlikte gerçekten belli bir disiplin içerisinde gelmemiş olan birçoğunun yaşadıklarının da Türkiye´de olumsuz tezahürlere dönüşebileceği hususlarını da bizim iyi değerlendirmemiz gerekir. Yine Türkiye´de bazı çevrelerin neden buraya gelmişler gitsinler memleketlerinde savaşsınlar demeleri ise akıl tutulmasıdır. Türkiye´de hali hazırda bulunan 3 milyonu aşkın göçmenin yüzde doksanının kadın çocuk yaşlı ve savaşamayacak durumda olduğu da özellikle bilinmesi gerekir. Ülkemize gelen göçmen aileler iyi analiz edildiğinde hemen her ailede bir kişinin savaştan vefat ettiğini ve eli silah tutabilecek kişilerin de kendi ülkelerinde özellikle Türkiye tarafından desteklenen gruplar içerisinde savaştığı görülecektir. Onlarca silahlı grubun ortaya çıktığı büyük bir fitnenin baş gösterdiği Suriye´de kimin kiminle nasıl ve ne şekilde savaşması gerektiği de ayrı bir konu ve ayrı bir muamma olduğunu da belirtmek gerekir.
Bunlarla birlikte ülkemize gelen göçmenlerin Türkiye´nin ahlaki ve sosyal kaidelerine uymadıklarına dair bazı numunelere de şahit olmaktayız. Ülkemizin koyduğu kurallar bütününü çiğneyip rastgele yaşamak istedikleri ve keyfi davrandıkları zaman zaman görülmektedir. Kimsenin zaten bu tip konularda bir savunmaya geçtiği de, geçeceği de yoktur. Nasıl kendi vatandaşımız bu ülkedeki ahlaki ve hukuki kurallara riayet ediyorsa dışardan gelenlerin de aynı şekilde riayet etmesi şarttır. Kaldı ki her toplum içerisinde suçluları, ahlaksızlıkları ve kurallara uymayan asileri barındırmaktadır. Bunu genele şamil meseleler yüzünden ülkemizde misafir etmek zorunda kaldığımız kardeşlerimizi mahcup etmek ve örselemek vicdanın kanatlarını kırmak olur.
Bugün göçmen politikasının iyi uygulanmadığı ile alakalı fikirlerimiz olabilir. Suriye´den gelen kişilerin daha tertipli, daha disiplinli ve daha sistemli bir şekilde ülkemize alınması, onlara kimlikler verilirken daha iyi kurgular icra edilmesi, onları gerek ülkemizde muhtelif şehirlere yerleştirirken gerekse çadır kentlere iskân ettirirken bugünkü uygulamadan daha iyi uygulamalar yapılması gerektiği ile alakalı fikirlerimiz olabilir ve bu fikirlerimizi savunabiliriz. Ülkemizde yaşayan göçmenlerin belli bir sistem dâhilinde istihdama dâhil edilmeleri, özellikle yetişmiş elemanların belirlenip ülkemizdeki eksik kalan alanlara kanalize edilmek suretiyle o sektörlerin ikame edilmesinde planların yapılmasını savunabiliriz. Ülkemize yük olmamaları açısından farklı farklı projeler geliştirilmek suretiyle kendi kendilerine yetebilecek ortamlar oluşturulmasını değerlendirebiliriz. Ancak Türkiye´deki bütün göçmenler anında geri gitsin, onları zaten hiç kabul etmemeliydik demek suretiyle ne inancımıza, ne kültürümüze, ne de ahlakımıza sığmayan bu tip söylemlere ve eylemlere tevessül edilmemelidir. Beni en çok üzen mesele ise Rus zulmünden dolayı Kırım´dan Türkiye´ye göç etmek zorunda kalan bir kırımlının ve Çin zulmünden ülkemize gelmek zorunda kalan bir Doğu Türkistanlı kardeşimizin Suriyeli göçmenleri ülkemizde istemiyoruz demesi olmuştur. Maalesef ben buna bizzat şahit oldum. Yakın zamanlarda birkaç Çerkez kardeşimizin de aynı meyanda sözleri ise insanların kendi yaşadıklarını ne çabuk unuttuklarının en bariz ve üzücü örnekleri olmuştur.
Bilinmelidir ki, bu Vatan Sultan Alparslan´ın, Sultan Kılıçarslan´ın, Fatih Sultan Mehmet Han´ın, Sultan Abdülhamit Han´ın ve daha nice büyüğümüzün bize emanet ettiği İslam´ın bayraktarlığını ve Sancaktarlığını yapan vatandır. Dünyanın her yerindeki bütün Müslümanların bu ülke için yapmış oldukları duaları vardır. Bizim bugün Suriyeli göçmenleri tahkir edici konuşmalarımız onları mahcup edecek bir cümle kurmamız demek, tarihimizle hesaplaşmak anlamına gelir. Zira Suriye dediğimiz topraklar yüzyıl öncesi bizim vilayetimiz idi. Belki 100 yıla kalmadan yeniden gönül coğrafyamızın en önemli vilayetlerinden biri haline gelecektir. Yeniden gönül coğrafyamızı bir arada tutmak, Türk İslam birliğini hayal eden insanların bugünkü Suriyeli göçmenlere farklı bakması şarttır. Batılı bir anlayışla kendisini ve zihnini Batı´ya teslim etmiş olan içimizdeki bir kısım güruhun farklı düşünmesi ise asla hakikati değiştirmeyecektir.
Bu vesileyle Anadolu toprakları değil üç milyon Suriyeliyi, üç yüz milyon göçmeni dahi bağrında barındıracak kadar bereketli topraklardır ve buranın insanları bütün dünyayı misafir edecek kadar gönlü geniş ulvi şahsiyetlerdir?