Geçen yazılarımızda Filistinlilerin çilesinin 100 yıl önce Osmanlı devletinin İngilizler karşısında Filistin cephesinde aldığı mağlubiyet ile başladığını ve yıllar içerisinde uğradıkları zulmün nasıl artarak devam ettiğini yazmıştık. Aynı şekilde İsrail’in sahip olduğu silah ve teknolojik imkânları ile propaganda alanında sahip olduğu muazzam avantajlarını ve dış desteklerini yazmıştık. Buna karşılık Filistinlilerin bu alanlardaki dezavantajlarını ve ilaveten dış destekten de yoksun olduklarını belirtmiştik.
Bu olağanüstü zor şartlarda İsrail ve Filistin için 7 Ekimde başlayan katliam ve savaşla neler değişti bir bakalım.
İsrail’in kuruluşundan itibaren en başarılı olduğu saha propaganda savaşı alanında idi. Bu alanda hakim olan medya patronları ve küresel güçlerin tam desteği sayesinde İsrail, yaptığı katliam ve vahşice eylemlerini gizliyor, tam tersine Filistinlileri tüm dünyaya terörist olarak gösteriyorlardı. Ancak 7 Ekimde başlayan savaş sonrasında dünyaya gerçek haberleri ulaştıramamaları için gazetecileri özellikle hedef alıp 100 civarında gazeteciyi öldürmesine rağmen İsrail yaptığı insanlık dışı vahşetin tüm dünyada öğrenilmesine engel olamadı. İşlediği hunharca cinayetlerin öğrenilmesiyle İsrail’e karşı büyük bir öfke patlaması oldu ve propaganda savaşını İsrail ilk defa kaybetti ve Filistinliler, özellikle de Hamas ilk defa kazandı.
Propaganda savaşını kazanmak için savaşın ilk günlerinde hem de bizzat Amerika başkanı Joe Biden’in ağzından “aynen Deaş mensubu teröristler gibi” Hamas’ın 40 bebeği kafalarını keserek öldürdüklerini, baskın esnasında müzik festivaline katılmış olan sivilleri katlettiği yalan haberlerini yaydılar. Ancak 40 bebek hikayesinin uydurma olduğu, festival alanındaki sivilleri de İsrail helikopterlerinin öldürdüğü bizzat İsrailli görgü tanıklarının beyanlarıyla ortaya çıktı.
Propaganda savaşında dünyanın kanaatini etkileyen en önemli olay, rehine takası yapılırken, İsrail’in bıraktığı rehineler gördükleri zulümleri “Hafızalarını yitirecek kadar nasıl ağır işkenceler gördüklerini, aç bırakıldıklarını” anlatırken, Hamas’ın bıraktığı rehineler gayet sağlıklı ve moralli bir şekilde Hamaslılarla vedalaşarak ayrılırlarken“nasıl misafir edildiklerini ve hiç zulüm görmediklerini, kendilerini Hamas’ın değil İsrail’in öldürmesinden korktuklarını” anlattılar.
Rehinelerin bu korkusu da gerçek oldu ve Hamas’ın elinden kaçan 3 rehine beyaz bayrak sallamalarına rağmen İsrail askerleri tarafından öldürüldüler. İsrail özür beyan ederken “onları Filistinli sivil sandıklarını” belirtip kabahatlerini itiraf ettiler. Tüm dünya kimlerin medeni ve insancıl, kimlerin “aynen DEAŞ gibi” kana susamış cani ve hiçbir kural tanımayan teröristler sürüsü olduğunu bütün çıplaklığıyla öğrenmiş oldu.
İsrail’in ikinci üstünlüğü ise savaş gücü idi. Ama 7 Ekimde başlayan savaş ile görüldü ki İsrail’in bu savaş gücü sadece kadınları, çocukları, sivilleri öldürmek dışında hiçbir işe yaramıyor. Bu savaş gücü ile İsrail hastaneleri, okulları, mabetleri bombalayarak en çok siviller nerelerde toplanıyorsa oraları hedef alarak mümkün oldukça çok sayıda insanı öldürmeyi becerdi. Hiçbir insani ve ahlaki savaş kuralını dikkate almadı. İnsanlıktan yana hiçbir nasibi olmadığını, ahlaki hiç bir sınırının olmadığını herkese gösterdi. Gazze’yi yaktı, yıktı yok etti binlerce masum insanı katletti ama bunların dışında savaş hedeflerine ulaşmak adına hiçbir başarı elde edemedi.
Kara savaşında ise İsrail askerlerinin, Amerika özel kuvvetlerinin desteğine rağmen başarılı olmak bir tarafa, ne kadar aciz, ne kadar disiplinsiz oldukları ortaya çıktı. 75 gün önce savaş hedeflerini ilan ederken, savaş esirlerini kurtarmak ve Hamas’ın savaş kabiliyetini yok etmek olarak ilan ettikleri hedeflerinin yanına bile yaklaşamadılar. Değil 75 gün, 775 gün savaşsalar, bu askeri yetenekleriyle hedeflerine ulaşabilmeleri mümkün görünmüyor.
Bu kadar geçen zamandan sonra dünyanın gözünün önünde gerçekleşen bu vahşet ve katliam görüntüleri artık tahammül edilemez ve taşınamaz bir hale gelmiştir. İnsanlık, bu cinayetleri işleyen İsrail ile birlikte İsrail’e koşulsuz destek veren Amerika’ya ve batı dünyasına karşı öfke ve nefret duygularıyla dolmaktadır. Bizzat kendi halklarının tepki ve gösterilerine engel olamayan İsrail dahil, vahşete destek olan ülkeler artık gittikçe daha fazla zorlanmakta ve telafi edemeyecekleri derecede güven ve itibar kaybına uğramaktadırlar.
Kaybettikleri sadece ülkelerinin maddi çıkarları olmadı, asıl büyük kayıpları parlak söylemlerle yücelttikleri insan hakları, demokrasi, adalet gibi batı dünyasını çekici kılan ne kadar söylemlerinin yalan olduğunun anlaşılmasıyla oldu. Bu söylemlerinin tamamının yalan ve aldatmaca olduğu, kendilerinin dışında kalan insanlara karşı ise ne kadar kana susamış cani olabilecekleri bütün çıplaklığıyla ortaya döküldü. Tarihte kaldığını sandığımız o kitlesel soykırımlar ve hunharca cinayetleri işleyenlerin torunlarında hiçbir değişiklik olmamış. Ellerine fırsat geçtiğinde aynı katliamları aynı acımasızlıklarla aynen dedeleri gibi günümüzde de aynı şekilde yapabiliyorlarmış.
İsrail ve destekçileri Amerika ile batı dünyasının asıl kayıpları gelecek yazıda.
Devam edecek
Not: 12 tane ciğerparemiz Mehmetçiklerimizin şehit edilmesi yüreklerimizi parçaladı. Milletimizin başı sağ olsun. Allah ailelerine sabır versin.
Bu PKK illetini destekleyen, başımıza bela eden olmaz olası sözde müttefiklerimizin kahroluşunu kısa zamanda görmeyi Allah bizlere nasip etsin.