İnsanlar günümüzde her şeyin karşı taraftan yapılmasını bekler. Kendisine toz kondurmamaya çalışır. Gelişen şehir hayatının insanların hep ben, ben diye düşünmesine katkı sağladığını düşünüyorum. Birbirinden habersiz insanlar, dostluğun, sıcaklığın, anlayışın ortadan kalktığı, vurdum duymaz , neme lazım, bana ne! kavramlarının yeşerdiği bir toplumun geliştiğini görmekteyiz. Bu aynen şuna benzemektedir. Bir ustanın elinde yaptığı herhangi bir metalik eşya kesilir, biçilir şekil verilir ve en sonunda kenar kısımları törpülenir ki; kullanıcı rahat kullansın ve kullanıcıya zarar vermesin. Bugün bizim insanımız sosyal anlamda törpülenmeyi insanlar arasında yaşayarak anlayabilir. Şahıslar arası ilişkiler onu pişirir, olgunlaştırır hamlığı kalkar gider ve herkesin hürmet ettiği arif bir insan olur.
İşte insanın yukarıda saydığımız özellikleri taşıyarak yaşaması ve sadece kendini düşünmesi, kendisinin dışında gelişen olaylara aldırış etmemesi o toplumda kendisini silik, sadece kendini düşünen bencil bir insan olarak yaşamasını sağlar. Bu aynı zamanda yalnızlıkları, etrafında candan dostlarının olmamasını çağrıştırır.
Hafta sonu Afyonkarahisar şehrinde geçmişi 45 yıllık bir dostluğa dayanan arkadaşlarımızla bir araya geldik. Bu arkadaş gurubu ile yıllardır devam eden buluşmalarımız nerde ise, üçlü rakamlara ulaşmıştır. Öncelikle Ülkemizi Konuştuk, dertleştik. Hasret giderdik. Özlem giderdik. Öyle ya Bu ülke ile ilgili derdi, sevdası olan insanlarız. Bu çerçevede bir derneğimiz var. O dernekle ilgili çalışmalarımızı gerçekleştirdik.
İnsanlarımız arasında şöyle denir. Üç çeşit arkadaş unutulmaz diye: Asker arkadaşı, yol arkadaşı ve okul arkadaşı. Çünkü birlikte üzücü ve mutluluk veren ortak anılarınız vardır. Aynı havayı, aynı ortamı solumuşuzdur birlikte. Beraber ağlayıp beraber gülmüş, aç-susuz kalmış; ekmeğinizi paylaşmışız. Ömrümüzün en enerjik, en hareketli, en heyecanlı dilimi o arkadaşlarla geçirmiştir Çoğu zaman sırdaş olmuşuzdur.
Şimdilerde de, sosyal hayatımızda en çok insanımız candan ve samimi olan dostlukları arıyor. Öyle dostlukları kurmuş insanlara gıpta ediyor. O dostlukları anlatan, gösteren sahneleri görünce özenle bakıp, kendisinin de öyle olmasını ve mutluluğu elde etmesini istiyor. Unutmayalım dostlar insanla sosyal hayatta ilişkilerle var olma durumunu devam ettirirler. Bir insanı değerlendirirken onun yapmış olduğu davranışlara, hareketlere bakarak değerlendiririz. Eğer insan bu davranışlar içerisinde bulunmuyorsa, kıyıdan, köşeden kaçarak sosyal hayattan insanlarla ilişki kurmaktan kaçıyorsa , o insan hakkında hüküm vermek zordur. O insan kendi dünyasında yalnızlığı yaşamaktadır. O nedenle toplu yaşamanın getireceği tüm iyi, ya da kötü, güzel ya da çirkin, sıcak ya da soğuk hiçbir davranıştan haberi olmayan bir varlık olarak hayatını devam ettirir.
İşte modern Dünyada buna egoizm, kendini düşünmek, ben merkezli yaşamak dolayısıyla tamamen kendi çıkarını, yararını düşünerek yaşamak diyorlar. Kendinden başkasının sıkıntı ya da sevinçlerine karşı duyarsız olmak. Amma bu türlü yaşamak insanları mutlu etmediği gibi, yalnızlığa ve mutsuzluğa mahkum etmektedir
Yukarıda anlatılanın tam tersi bir hayat yaşayan insanı düşünün. Toplum hayatının, sosyal hayatın her katmanında var. Akraba ve dostları ile ilişkileri , çevresindeki tüm komşuları ve yakınları ile olan irtibatları sürekli devam etmektedir. Bu insan bu hayat tarzında her türlü olaya şahit olacaktır. Çocukluğunda arkadaşları ile, çeşitli oyunlar oynadığı zaman almış olduğu sıcaklığı mutluluğu zamanla insani ilişkileri doruğa çıkararak elde edecektir. Bu zaman içerisinde her türlü kavramla tanışacaktır. İnsanları daha iyi tanıyacak. Her insanın farklı, farklı özellikleri olduğunu şahit olacaktır. Her davranışın her insanda aynı etkiyi yapmadığını görecektir. İnsanlara güven, itimat gibi kavramların neler kattığını fark edecektir. Bunun zıddı olan yalan, dolan, yalakalık, güvensizlik, iki yüzlülük, arkadan konuşma, kavramlarının insanlara neler kaybettirdiğini görecektir. Bu iyi ya da kötü davranışlar sayesinde dostluğu, bencilliği, sıcaklığı, yakınlığı, paylaşmayı, acımayı, sevinmeyi, üzülmeyi… Kısacası hayatın her alanındaki kavramları yaşayarak öğrenecektir. Ortaklaşa bir acıyı paylaşmak gerektiğini, sevince ortak olmak gerektiğini öğrenecektir. Böylece insanlığı ve insanlığın gerektirdiği tavır ve davranışları öğrenecektir. Toplum içerisinde yaşayarak ilişkiler açısından pişecektir. Olgun insan olacaktır. Peki bütün bunları insan tek başına yaşayarak öğrenebilir mi?
Elbette Hayır…
Haydin dostlar Hem Dini, hem Milli değerlerimize uygun bir şekilde yaşadığımız alanı, biraz gayret ederek yukarıda saydığımız mutlu ve mesut insanlar topluluğunu oluşturabiliriz.
Biz zaten öyleydik. Ne oldu bize? İnsanımıza karşı bu kadar duyarsız, sorumsuz, bir hale geldik. Batılı yaşama tarzının bize neler kaybettirdiğinin farkında mısınız? Farkında mıyız?
Lütfen dostluğun ve dostluğu diri tutan kavramların değerini yaşayarak, öğrenelim… Uygulayarak Öğretelim...Bu kavramları gelecek nesillere örnek olarak sunalım…