İnsanlık, belki de tarihi boyunca bu kadar kalp krizi, depresyon, panik atak, davranış bozukluğu, sinir krizi vakası görmemiştir. Modern dünyanın getirdiği imkanlar ve kolaylıklar göz önünde bulundurulduğunda, bu durum şaşırtıcı ve düşündürücüdür. Peki, ne oluyor da böyle oluyor? Her şeyin bizim rahatımız için olduğu bir zamanda bize rahat mı batıyor? Bir yönüyle belki de öyle. Rahat olmak için o kadar bencilliğe dayalı bir hayat kurgulandı ki, hayatın doğal dengeleri de bozuldu maalesef.
Günümüzde, teknoloji ve tıbbi ilerlemeler sayesinde pek çok hastalığın tedavisi bulunmuş, yaşam kalitesi artırılmış ve insan ömrü uzatılmıştır. Ancak buna rağmen, insanlar daha önce hiç olmadığı kadar ruhsal ve fiziksel sağlık sorunlarıyla boğuşur durumuna düşmüştür. Bunun altında yatan sebeplerin başında, yeni yaşam şekli diyeceğimiz modern yaşamın getirdiği stres ve kaygılar gelmektedir. Her gün maruz kaldığımız bilgi bombardımanı, özellikle sosyal medya mecralarında sürekli olarak bir şeyleri kaçırma korkusu ve toplumsal beklentiler, zihinsel ve ruh sağlığımız üzerinde olumsuz etkiler oluşturmaktadır.
Modern yaşamın getirdiği bu çelişki ve tezatlar, aslında insanoğlunun doğasından uzaklaşmasının bir sonucudur. Geçmişte, insanlar doğayla iç içe yaşarken, bugünün insanı beton binaların arasında, dijital ekranların önünde vakit geçirmektedir. Doğayla olan bağımızın kopması, ruhsal dengeyi de olumsuz etkilemektedir. Oysaki doğada vakit geçirmek, stresi azaltmanın ve zihinsel sağlığı korumanın en etkili yollarından biridir. Yapılan araştırmalar, doğada vakit geçirmenin kan basıncını düşürdüğünü, bağışıklık sistemini güçlendirdiğini ve ruh halini iyileştirdiğini göstermektedir.
Öte yandan, modern yaşamın getirdiği bireyselleşme ve bencillik, toplumsal bağların zayıflamasına ve yalnızlık duygusunun artmasına neden olmaktadır. İnsan, sosyal bir varlıktır ve güçlü sosyal bağlara ihtiyaç duyar. Ancak günümüzde, insanlar arasındaki iletişim yüzeysel ve sanal hale gelmiş, derin ve anlamlı ilişkiler yerini kısa süreli, geçici ilişkilere bırakmıştır. Bu durum da, ruhsal sağlığı olumsuz etkileyen bir diğer faktördür.
Modern yaşamın getirdiği bir diğer sorun ise, sürekli olarak bir şeylere yetişme ve başarılı olma baskısıdır. İş hayatında, okulda, sosyal medyada sürekli olarak bir rekabet içerisindeyiz. Bu rekabet ortamı, insanların sürekli olarak kendilerini yetersiz hissetmelerine ve başkalarıyla kıyaslamalarına neden olmaktadır. Bu da, depresyon ve anksiyete gibi ruhsal sağlık sorunlarını beraberinde getirmektedir. Oysaki her bireyin kendi potansiyeline göre değerlendirilmesi ve kendi başarı kriterlerine göre yaşaması, ruhsal sağlığın korunması açısından son derece önemlidir.
Peki, bu kısır döngüden nasıl çıkabiliriz? Öncelikle, modern yaşamın getirdiği kolaylıkların yanı sıra, getirdiği risklerin de farkında olmamız gerekmektedir. Teknolojiyi ve modern imkanları kullanırken, doğayla olan bağımızı korumaya, sosyal ilişkilerimizi güçlendirmeye ve kendimize zaman ayırmaya özen göstermeliyiz. Doğada vakit geçirmek, inancımız gereği kulluk vecibelerini yerine getirmek, yeni hobiler edinmek ve sevdiklerimizle vakit geçirmek, ruhsal sağlığımızı korumanın basit ama etkili yollarıdır.
Ayrıca, başarı ve mutluluk kavramlarını yeniden tanımlamamız gerekmektedir. Başarıyı sadece maddi kazanımlar ve kariyer basamakları olarak görmek yerine, kişisel gelişim, sağlık ve mutluluk olarak tanımlamalıyız. Mutluluğu ise, harici faktörlere bağlı olarak değil, içsel bir huzur ve tatmin olarak değerlendirmeliyiz. Kendimize ve yakın çevremize karşı daha şefkatli olmalı ve başkalarıyla kıyaslamaktan kaçınmalıyız. Her bireyin kendi yolculuğu, başarı hikayesi vardır ve farklı farklıdır.
Modern dünyanın sunduğu imkanlar ve rahatlıklar, aslında bizi doğamızdan uzaklaştırarak ruhsal ve fiziksel sağlığımızı olumsuz etkiliyor. Bu çelişkinin farkında olarak, kendimize ve çevremize daha fazla özen göstermeli, doğayla olan bağımızı korumalı ve sosyal ilişkilerimizi güçlendirmeliyiz. Ancak bu şekilde, modern yaşamın getirdiği stres ve kaygılarla başa çıkabilir ve gerçek anlamda sağlıklı, mutlu bir yaşam sürdürebiliriz. Bunu yazarken içim rahat; çünkü fırsat buldukça doğaya kaçıp kendimi yenilemeye çalışıyorum ve okuyucularıma da aynı yolu izlemelerini sıkça öneriyorum. Modern hayatın çizdiği çerçeve, insanlığı çöküşe sürüklüyor; bu yaşam tarzı, yaratılışımıza hiç uygun değil.