Son yıllarda modern hayatın getirdiği en baştaki sıkıntılardan birisi, çalışan kadının zorluklarıdır. Çünkü, kadın aynı zamanda annedir... Çalışma hayatı kadına bazı ilave sorumluluklar yüklemiştir.
Sanat veya iş hayatında yer alan bazı kadınlar seneler sonra, Anne oldukları zaman, önceki hayatlarını değerlendirirken , Annelik hazzını yaşadıktan sonraki hayatları ile karşılaştırma yapma gereğini bile duymuyorlar. Neden daha önce ANNE olmadım? Diye kendilerine soruyorlar. Annelik vasfını öve, öve bitiremiyorlar.
Yeni Anayasa çalışmaları yapılırken bu konunun da ele alınması gerektiği fikri bende oluştu. Kadın çalışma hayatının içerisindedir. Bunu yok kabul edemeyiz. Ancak, daha konforlu, daha mutlu olabileceği imkanları sunabiliriz. Esnek çalışma hayatı, Ücretsiz izinlerden faydalanma imkanının artırılması, doğum ve çocuk bakım izinlerinin uzatılması, bu zaman içerisinde yarım maaş ödenmesi ile teşvik edilebilir. Hem anne hem çocuk sağlıklı bir ortama kavuşmuş olur. Erken emekli olma durumu da düşünülebilir. Doğal olarak erken emeklilikte tazminat ve maaş konuları ona göre ayarlanabilir.
Bu şartlar oluşmaz ise, çalışan kadının çocuk edinmesi öteleyebileceği bir gerçek olarak ortada durur. İşte o 'zaman siz ne üç çocuk isteyebilirsiniz ne de sonuç alırsınız.
Zaten son yıllarda bu olumsuz tablolardan dolayı, Ülke nüfusumuz gittikçe yaşlanmaktadır. Yani yaşlı nüfusumuz çoğalmaktadır. Genç nüfusa, hasret kalacağız…
Emekli insanımız 10 milyonun üzerindedir.
Çalışma zamanları yarım güne göre düzenlenebilir. Ona göre ücret politikası uygulanır. Böylece kadına Anne olma fırsatı tanınmış olur. Böylece Annenin çocuğu ile daha fazla birlikte olma şansı verilmiş olur. Böylece körpe kuzular, ana şefkatini daha fazla hissederek büyürler. Anne şefkatinden mahrum yetişen çocuklar, kral bile olsa, içindeki ezikliği yıllar boyu üzerinden atamaz.
Bu Allah'ın kadına tanıdığı bir imtiyazdır.
Kadının çalışma hayatının hangi alanlarda olması gerektiği, iyi düşünülmelidir. Çalışma ortamı, çalışma şartları bir kadının yıpranmadan, sıkıntı çekmeden, çeşitli baskıları görmeden, görevini yapabileceği alanlar olmalıdır.
Bunu yöneticiler ayarlamalıdır…
Evlenme teşvik edilmelidir. Devlet evlenecek gençlere, daha büyük imkanlar verebilir. Ailelerin de anlamsız şekilde evlenen çiftlere yüklenmeleri doğru değildir. Yeni evlenen çift hatırı sayılır bir borcun altına girmektedir. Oysa daha sakin daha kademeli bir şekilde ihtiyaçlarını temin edebilirler. Birden omuzlanan yüklü borçlanmalar yeni kurulan Ailede huzursuzluğu beraberinde getirmektedir.
Son yıllarda doğum oranının düştüğü bir gerçektir. Çünkü, var olan şartlar evlenmeyi zorlaştırmıştır. Hayat şartları çalışan anne ve baba gerçeğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla çalışan anne ve baba, çocuk edinme isteğini ertelemektedir. Yahut hiç düşünmemektedir. Ekonomik zorlukların dışında, bir de yetişen çocuğu başkalarının merhametine bırakma mecburiyeti vardır. Kreş veya anaokulu gerçekleri bu sonuçtan kurtulmamıza yardımcı olamamışlardır. Anne sevgisinin ve şefkatinin yerini hiçbir yabancı unsur doldurmaz. Bu sevgiden mahrum oldukları gibi, işte yaşadığımız hayatın gerçeklerinden birisi de kreşlerde ve anaokullarında çocukların yaşadığı sıkıntılar dır. Bizim bildiğimiz gerçekler, kamuoyuna yansıyan lardır. Yansımayan karanlıklarda neler yaşandığını bilemeyiz. İşte o çocuklar büyüseler de O, ortamlarda yaşadıkları olumsuzlukları bir ömür boyu, travma olarak taşıyacaklardır.
Aslında bu ailelerin içerisinde yaşlı kimselerin olması, O aileler için bir nimettir. Çünkü, anne ve babadan sonra en yakını onların anne ve babalarıdır. Dede ve babaanneler, anneanneler, bu görevi severek, zor da olsa isteyerek yaparlar. Bu sıcaklığı torunlarına yaşatırlar. Bu durumdan torunlar da çok memnun kalır. Yabancı ortamlardaki olumsuzluklar yaşanmaz.
İşte aile büyüklerinin faydası ortaya çıkmıştır. Ne çocuğun yeri kreş ve ana okullarıdır. Ne de Anne ve Babanın yeri huzur evlerdir. Bu yaratılışa aykırı bir durumdur. Siz bu dengeleri bozarsanız, sonuçları sizi ezer, geçer.
Şimdi sıkı durun bakalım. Eğer devleti yöneten irade bazı radikal uygulamaları hayata geçirir ise, bu kötü gidişata dur diyebilir. Nedir onlar?
Öncelikle ev hanımlığının ağır bir yük olduğu gerçeği kabul edilmelidir. Hatta Annelik çalışma hayatındaki birçok alandan daha kıymetli bir durumdur. Devlet Anne olan vatandaşımızın yanında olabileceği imkanları oluşturmalıdır. Örneğin çalışan bir erkeğin, çalışmayan ve de anne olan eşine bugünkü değerlere göre, en az bir 1500 TL yardım yapmalıdır. Bu yardım artan her çocuk için artırılmalıdır. İlerleyen zamanlarda Ailenin imkanlarına göre, eğitim gören çocuğuna yardımcı olmalıdır. Kısacası Devlet tahsil hayatında maddi açıdan gerek gördüğü zaman, Ailenin çocuklarının yanında olmalıdır. Hatta onlara özel imtiyazlar düzenlenmelidir.
Aile ve anne böyle korunmalıdır
Böylece, Anneye sahip çıkılmış olur. Gereksiz ortamlarda kadınlar iş hayatında olmaz. Çocuklar kreş ya da anaokullarına teslim edilmez. Gereksiz ortamlarda kadınların çalıştığı iş yerlerine erke çalışanlar istihdam edilir. Böylece işsizlik oranı düşer.
Düşünün çalışan bir anne ve baba iki çocuk sahibi ise, kazandıklarının bir tanesinin maaşı masraf olarak oraya gidecektir. Üstelik çocuklar, kuzular anne şefkatinden, sevgisinden günün büyük bölümünde yoksun olacaklardır. Anne yorgun bir şekilde eve geldiği için, evde de çocukları ile yeteri kadar ilgi gösteremeyecektir. Oysa ki, bizim çocukluğumuzda, ‘’Anne öpücüğü her derdin devası olarak.’’ bilinirdi.
Evet, görüyorsunuz bu sancılı durumdan hem Ailemizi hem çocuklarımızı hem geleceğimizi kurtarmak için, bu basit işleri yapmak zorundayız. İlerleyen zamanlarda mevcut durumun daha büyük sıkıntılar doğuracağı ortadadır. Anayasa çalışmalarında bu durumların da göz önünde bulundurulması gerekir, diye düşünüyorum
Kadına çalışma özgürlüğü diyerek, çok da olumsuz şartlarda kadın istihdamı yapmak, Kadına yardım değil, farkında olmadan zulüm olabilir.
Evinde özgür bir şekilde çocuklarını yetiştiren, tüm mesaisini onlara ayıran, onların sevincinde mutlu olan, kederlerinde yanlarında olan anneden başka kim olabilir? O sıcaklığı kim verebilir? O halde Devlet, annenin evde ve çocuklarının olması için, çalışmalar yapmalıdır. En büyük kariyerin, işin bir kadın için annelik olduğunu unutmamak gerekir. Bu en büyük çalışma ortamıdır. Ev hanımları anneler, çalışmıyor, demek o, konunun cahili olmaktır. En fazla emek sarf eden, yorulan, yıpranan ev hanımlarıdır. O halde, Devlet evinde çocuğunu yetiştiren anneye sahip çıkacak olursa; gereksiz bir-çok masraftan da kurtulacaktır. Bunun faydasını ince, ince hesap edince ortaya çıkar.
Evet, anne ve babaların, çocukların hep birlikte bir ortam içerisinde mutlu, huzurlu bir şekilde yaşadığı geniş evlerde, ne kreşe gerek, kalır ne de huzur evlerine… Ne de gereksiz harcamalara…
Böyle ortamların manevi zenginliğini söylemeye gerek yoktur, yaşayanlar çok iyi bilir. Biz kendimize, yani kendi ananemize, geleneğimize, değerlerimize, dönersek, bunun örneklerini orada bulabiliriz. Aramaya gerek yoktur. Batı tipi Aile ortamı bize uymaz… Aileleri parçalar, böler, yutar… Böyle tip aile ortamları pimi çekilmiş el bombasının sürekli elde taşındığı ortamlardır. O bombanın patlaması mukadderdir…
Her gün haberlere bakınız, ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız…