Hakiki dava erleri, cihanın serseri düzenini bir terbiye içine almak için kaygılananlardır. Tarihi okuyan, yorumlayan ve bundan ders çıkaranlardır. Hamasi cümleler yerine, doğru kelamdan asla taviz vermeyenlerdir. Biat ve itaati hakkın dairesinde olunduğu müddetçe farz kabul edip, yanlışa başı gitse dahi eyvallah demeyenlerdir. Şehadeti özleyen, kavgadan korkmayan, gözü pek, yüreği sarsılmaz, imanı kâmil ve şiir ruhludur hakiki dava erleri.
Böyle manalı kelimelerden cümleler dizmek veya nutuklar atmak hayatın en kolay yönüdür. Ekseriyetin tercih ettiği de budur. Lakin gel gör ki, atılan nutukların icraata dönüş kısmında büyük aksaklıklar yaşanmaktadır. Mesuliyet sahibi olmayanların bol keseden üfürdükleri her husus, vazifeyi devraldıklarında değişim ve dönüşüme uğramaktadır. Yürüyen evliyaların bozulma evrelerini, büyük mücahitlerin liberal ve demokrat oluşlarını, kahraman ve cesurluklarıyla bilinenlerin kuyruklarını nasıl kıstırdıklarını şu kısacık ömrümüzde maalesef gördük. Adaletten dem vurup, güç zehirlenmesiyle teraziyi unutanlardan tutunda, faiz lobilerine savaş açanların belli yerlere geldikten sonra uygun fetva arayışlarına yöneldikleri, gözümüzün önünde cereyan etmektedir.
Mütemadiyen tekrarladığım düşüncemi yine arz etmek isterim. Artık söz dönemi bitmiştir, dönem eylem dönemidir. Kim ne değerde ise yaptıklarıyla bunu izhar ettirir. Yoksa ben şöyle anlıyım şöyle şanlıyım demenin artık bir kıymeti yoktur. İnsanlar sürekli bir şeyleri bahane etmek suretiyle kabiliyetsizliğini örtme yoluna gitmektedir. Dava eri, yüksünmez ve miskince şikâyet etmez; bilakis mücadele eder ve bunun mükâfatını bir şekilde alacağına inanır. Ancak size dava erlerinin hususiyetlerini giriş cümlelerimde kısaca izah etmiş olsam da, asıl maksadım bunu dilinde pelesenk eden hafifmeşreplerin nasıl bir çıkmazın içinde olduklarını izah etmektir. Bu şark kurnazlarının yüreksiz ve hissiz benliklerinin dışa yansıyan cümleleri, belagat ve akıcılıkta eşsiz seviyesindedir. Lakin hakikat aynasında simsiyah bir suretleri vardır. Bugün dava diye ortalıkta gezenler, hormonlu mısırdan bile beter durumdadır. Ufak bir ateşte anında patlarlar. Baktığımızda memleket; bizim umutlarımızı bitiren nice dava eri bozuntusu ile dolmuş durumda.
Nice Ömer zannettiklerimiz baktık ki Hıdır çıktı. İsmail Kara´nın ?Şeyh Efendinin Rüyasındaki Türkiye? adlı eserinin ?Bir Siyasi Rüyanın Tahkiyesi? başlığı ile kaleme alınan ve İhsan Fazlıoğlu´nun ?Akıllı Türk Makul Tarih? kitabının ?Bülbüller Niçin Kargaca Şakır? başlıklı yazısında tadil edilerek kaleme alınan şu hikâye, aslında meramımızı daha da iyi anlatacaktır.
Günlerden bir gün karga ülkesi, bülbül ülkesini işgal eder; yönetimi ele geçirir ve şöyle buyurur: Bundan böyle ülkede hiçbir şey bülbülce icra edilmeyecektir: Bülbülce yürünülmeyecek, giyinilmeyecek, yenilmeyecek, içilmeyecek; hatta hiç kimse bülbülce şakımayacaktır. Bülbülistan´ın dini, siyasi, iktisadi, hukuki ve kültürel tüm kuralları, gelenek ve görenekleri değiştirilir; yerlerine karga tarzı olanlar konulur. Direnen bir avuç bülbül yok edilir; büyük çoğunluk can korkusu ve gelecek kaygısıyla yeni efendilerinin koyduğu yaşama kurallarına itaat eder; zorlansalar da hayatı kargaca hissetmeye çalışırlar. Bir süre sonra ülke sakinleri kargamsı davranan bülbüller halini alır.
Tüm olup bitenleri köşesinde seyreden yaşlı, güngörmüş bir bülbül heyecana kapılmadan, telaşlanmadan şu soruyu sorar kendine: Ne yapmalı? Kısa ve uzun vadedeki tüm şartları gözden geçiren yaşlı bülbül nihayet bir sonuca ulaşır: Elbette kargaların hâkimiyeti sonsuza kadar sürmeyecektir; gün gelecek iç ve dış nedenlerle Bülbülistan´ı terk edeceklerdir. Öyleyse önemli olan mevcut durum değil; kargalar çekilip gittikten sonraki durumdur. Kargaca yaşamaya alışan bülbüller, onlar gittikten sonra bülbülce hayat tarzına nasıl döneceklerdir? Şu an bülbülce yaşama tarzını kayda geçirmek, muhafaza etmek, kargalar gittikten sonrada bir zamanlar kendilerini bülbül kılan değerleri merak edecek bülbüllerin önüne koymak en iyi çözümdür.
Ulaştığı çözümü uygulamaya koyan yaşlı bülbül, amacına en uygun bir yavru bülbülü ikna eder ve beraberce ıssız bir köşeye çekilirler. Tüm bildiklerini yavaş yavaş yavruya öğretmeye, aktarmaya başlar: Hayatın en ince ayrıntılarında bülbülce nasıl davranılır, nasıl yaşanır? Bülbüllüğün faslı olan şakımak üzerinde özellikle durur yaşlı bülbül. Uzun zaman diliminde, sabırla bülbül ülkesinin tüm gelenek ve göreneklerini öğretir ve yavru bülbülü yetiştirir. Çünkü hayatta bir fikri, bir yaşama tarzını var kılmanın, ihya etmenin en iyi yolu ortaya o fikri, o yaşama tarzını temsil eden bir örnek koymaktır. Her ikisi de büyük bir iştiyakla kargaların istilasının bitmesini bekler. Kendi çağlarının gelmesini, bülbüllüğün yenide dirilmesini, gökyüzünü bülbül şakımasının kaplamasını?
Yaşlı bülbülün öngörüsü doğru çıkar ve kargalar Bülbülistan´ı terk ederler; geldikleri gibi hızla çekilip giderler. Bülbüller bu durma çok sevinir, kırk gün kırk gece kutlamalar yapar; karga hâkimiyetinden kurtulmanın coşkusuyla şarkılar söyler, eğlenir dururlar. Kırk gün dolduktan ve hayata döndükten sonra herkesin üzerine bir ağırlık çöker: İyi de! Kargalar gitti ama kargaca yaşama tarzı nasıl gidecek, nasıl terk edilecek? Tüm bülbüller samimiyetle karga olmaktan kurtulmak isterler; yaşlılar geçmişin derinliğinde unuttuklarını hatırlamakta zorlanır, karga hâkimiyetinde doğup büyüyen gençler ise şaşırıp kalırlar. Tüm bunları uzaktan izleyen yaşlı bülbül yıllardır emek verdiği öğrencisine döner ve ?artık senin çağın geldi. Haydi, çık ve şakı? der. ?Şakı ki, bülbüller en derinlerinde gömülü bülbüllüğü hatırlasınlar? yavru bülbül yüksekçe bir yere çıkar ve taşıdığı iddianın tüm ihtişamıyla diklenir. O da ne? Yaşlı ustanın yıllarca emek verdiği yavru bülbül kargaca ötmeye başlamıştır? Yani Ömerler, Hıdır olmuştur.
Hülasa, dava diyerek bir makam elde eden veya bir imkâna kavuşanların kahiri ekseriyetinin karga olduğunu görmek ve gözlemlemek bizi kahretmektedir. Düne kadar kargaların istilasından dolayı bülbül olamadıklarını iddia edenler, kargalar gittiği halde; asıl bunların karga olduğunu görmek, heder etmektedir hakikatli yürekleri. Evet, uzun yıllar kargalardan çektik; lakin bülbül görünümlü kargalardan çektiğimiz kanatır kalbimizi. Daha kötüsü hakiki bülbüllerle kargamsı bülbüller, birbirine karıştırılır oldu. Onun için görüntüde bülbül olmanın bir değeri kalmamıştır. Kim ne kadar şakıyor ona bakmak lazım gelir? Vesselam?