CENNET´TE Reyyan denilen bir kapı vardır. Bu kapıdan kıyamet gününde yalnız oruçlular girer. O günde oruçlular nerede diye nida edildiğinde, oruçlular kalkıp oradan girerler. Oruçluların sonuncusu girdiğinde kapı kapatılır ve içeriye artık hiç kimse giremez.
"Ey hayır ve salah hilâli! Seni yaratan Allah Teâlâ´ya iman ettim. Şu ayı (Şaban´ı) götürüp bu ayı (Ramazan´ı) getiren Yüce Allah´a hamd olsun. Allah´ım! Bu ayı bizlere emniyetle, imanla, selâmet ve selâmla bulundur" dua ve niyazını tekrar tekrar dillendirerek, "önünde Rahmet, ortasında Mağfiret ve sonunda Cehennem´den azad" bulunan uhrevî mevsime kavuşmanın tarifsiz hazzını gönüllerimizde hissetmeye başladık.
Hiç şüphesiz Kâlû Bela´dan beri üzerimizden eksik olmayan el; hilâlin görülmesiyle birlikte acılarımızı dindirmek, göz yaşlarımızı silmek, merhamet ve şefkatini arş-ı âlâya ulaştırmak için bir kez daha tecelli etti.
Cennet´in kapıları sonuna kadar aralanırken, Cehenneminki kilitlendi. Kötülükler mühürlenirken, iyilikler kölelikten azad edildi. Hazan yaprakları gibi dökülen ruhlar teker teker dirilmeye başladı.
Rahmet Peygamberi´nin hüzünlü ümmeti müjde!.. Müjdeler olsun, "11 Ayın Sultanı" Şehr-i Ramazan geldi.
Nefislerin efsunlu rüyâdan uyandığı gün
Dönem "cahiliye" dönemiydi. Dünya ve Mekke sokakları adeta zifiri karanlıkta boğuluyordu!.. Mekke sokaklarında biri vardı ki; O, aydınlığa galebe çalan bu karanlığa bir türlü tahammül edemiyordu. Sapkınlıklara anlam veremiyor, bunlara çare üretememenin sıkıntısını yaşıyordu. Bu sıkıntılar O´na, Mekke´nin 6 kilometre kuzeyinde bulunan Hira Dağı´ndaki bir mağarada Ramazan aylarını geçirmeyi âdet edindirmişti. O; Rabbi´nin sevgili kulu Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.)´den başkası değildi.
Tarihler Ramazan (Hicrî 610) ayının 26´sını 27´sine bağlayan geceyi (Kadir Gecesi) gösteriyordu. O, yine Hira´da, sapkınlıklara çare bulamamanın sıkıntısıyla yoğunlaşıp, olağanüstü bir ruhî halvete ulaşmıştı ki, Cebrail Aleyhisselâm birden çıkageldi. Ve O´na: "Ey Muhammed!.. İnsanı bir kan pıhtısından yaratan Rabbi´nin adıyla oku!"(Alak, 1-4) dedi.
Cebrail Aleyhisselâm bu ilahî emri tebliğ edip gittikten sonra, Hz. Muhammed (s.a.v.) dehşet içinde uyanmıştı. Sanki kalbine uhrevî bir kitap işlenmişti. Cebrail Aleyhisselâm´ın getirdiği ilk ayetlerin ilahî tesiriyle, vücudunun bütün zerresini korku ve heyecan kaplamıştı. Bir an vehme kapıldı. O anda Cebrail Aleyhisselâm: "Ey Muhammed! Sen Allah´ın (c.c.) Rasulüsün" dedi. Artık Hz. Muhammed´e (s.a.v.) "ilk vahiy" gelmiş, "peygamberlik"le müjdelenmişti.
Müşrik ve putperestlerin sapkınlıklarıyla karanlığa gömülen dünya; bir Ramazan gününde, Mekke´den tekrar dalga dalga aydınlanmaya başlamıştı.
İşte tufan artığı nefislerin efsunlu rüyâdan uyandığı o gün, bugündür...
An; ölümden dirilmeye, uykudan ferasete, cehaletten aydınlığa, şeytanın şerrinden yüce Yaradan´a mîrac etme ânıdır.
An; uhrevî aydınlığın parıltıları kalplerine güneş gibi doğan, "Kutsal Çağrı"nın ilk müntesipleri Hz. Hatice(r.a.), Hz. Ali, Zeyid bin Harise ve Hz. Ebu Bekir gibi şeksiz ve şüphesiz Rasulü Kibriya´ya iltica etme ânıdır.
An; bağrından hançerlenen ve Allah Rasulü´nün "Benden sonra Peygamber gelseydi sen olurdun" dediği Hz. Ömer, Uhud´un yaralı aslanı şehidlerin efendisi Hz. Hamza, kütüklerde lime lime doğranır gibi doğranan Mus´ab, ölüm döşeğindeyken vücudunda yaralanmadık yer kalmayan Halid bin Velid, günlerdir aç olan misafiri doysun diye kaşığı ağzına boş getirip götüren Talha olma ânıdır.
An; müşriklerin canına kasd etme girişimlerini Allah´ın yardımıyla boşa çıkaran Resul-i Zişan Efendimizin, "Hicret" haberi karşısında hüngür hüngür ağlayan Sıddık-ı Ekber Ebu Bekir gibi ağlama ânıdır.
An; "Kur´an, Oruç ve İbaret"lerimizin zirveye ulaşmasıyla, Allah´ın üzerimize dalga dalga gönderdiği rahmet sağanağı altında sevinç gözyaşlarına boğulma ânıdır.
An; içinde "Bin Aydan Hayırlı Kadir Gecesi" bulunan Ramazan´ın şuuruna varma ânıdır.
Ve o an; risaletin zirveye ulaştığı, manevî iklimin göz bebeği "Oruç", "Kur´an" ve "İbadet" ayı Ramazan´dır.
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?