Halkın ihtiyaçlarına doğrudan cevap veren bir yönetim tarzıdır, sosyal belediyecilik. İdeal belediyecilik anlayışı, yerel halkla birebir iletişim kurarak onların sorunlarını ve taleplerini dinleyerek, bu doğrultuda katılımcı çözümler üretmektir. Burada karar alma süreçlerinde halkın görüşlerine yer verilir ve bu süreç şeffaf bir şekilde yürütülür. Amaç, toplumsal ihtiyaçlara en uygun hizmeti sunmak ve yerel yönetimi daha katılımcı hale getirmektir. Seçimler öncesi dikkat edilirse neredeyse siyasilerin tamamı bunu dile getirir.
Verilen vaat ve sözlerin arkasında durmak, halkın güvenini kazanmanın temel taşlarından biridir. Özellikle "sosyal belediyecilik" iddiasıyla göreve gelen bir başkandan beklenti, şehirdeki hizmetleri sadece daha erişilebilir kılmak değil, aynı zamanda bu hizmetlerin sosyal fayda sağlayacak şekilde halkın kullanımına sunulmasıdır. Ancak, Sivas Belediyesi bünyesindeki sosyal tesislerin ihale yöntemiyle özel sektöre kiraya verilme kararını okuyunca, acaba belediye yönetimi ideal olanın tersini mi yapıyor diye düşünmeden edemedim.
Belediye başkanının kamuoyuna duyurduğu mesajda, Çayevi’nin ciddi zarar ettiği ve bu zararın durdurulması gerektiği vurgulanıyor. Elbette kamu kaynaklarının verimli kullanılması ve israfın önlenmesi, her yönetimin önceliği olmalıdır. Diğer taraftan, bu noktada üzerinde durulması gereken bir diğer önemli mesele, sosyal belediyeciliğin ruhunun korunmasıdır. Sosyal tesisler, belediyelerin halka sağladığı en temel hizmetlerden biridir. Sayıların düşürülmesinde ziyade bilakis artırılmalıdır. Bu hizmetlerin özelleştirilmesi, genellikle kamusal alanların, sosyal fayda yerine kâr odaklı hale getirilmesine yol açar.
Özellikle dar gelirli vatandaşlar için erişilebilir ve ekonomik olan bu tesislerin özelleştirilmesi, sosyal eşitsizliği derinleştirebilir. Belediyeye ait sosyal tesislerin, kamusal bir hizmetten çıkarılıp ticari bir işletmeye dönüştürülmesi, başta dar gelirli vatandaşlar olmak üzere, şehrin genelini olumsuz etkileyebilir. Sosyal tesislerin amacı kâr elde etmek değil, şehrin her kesimine hitap eden sosyal alanlar yaratmaktır. Belediye başkanının bu kararı alırken, alternatif çözüm yolları üretmesi beklenirdi. Zarar eden işletmeleri karlı hale getirmenin yolu, bu tesisleri özel sektöre devretmek değil, bu alanlarda etkin yönetim stratejileri geliştirmekten geçer. Bu gibi tesislerin maliyetlerinin neden bu kadar yüksek olduğu ve bu maliyetlerin nasıl daha verimli yönetilebileceği üzerine kapsamlı bir analiz yapılmalıdır. Bu konuda halkın görüşüne başvurulması, çeşitli katılımcı yönetim modelleriyle alternatif çözümler üretilmesi mümkün olabilirdi. Marifet elden çıkarmak değil, işletmektir.
Elbette belediyelerin mali sorunları olabilir, ancak bu sorunlar halkın sosyal alanlarını özelleştirerek çözülmemelidir. Sosyal tesislerin korunması, belediyenin sosyal belediyecilik ilkelerine olan bağlılığının bir göstergesi olmalıdır. Bu tesislerin halkın malı olarak kalması, sosyal adaletin sağlanmasında önemli bir role sahiptir. Dar gelirli vatandaşlar, bu tür alanlara erişim sağlayarak sosyal hayata katılım gösterirler. Belediyelerin görevi, bu alanları geliştirerek herkesin kullanımına açık tutmak olmalıdır.
Sosyal belediyecilik anlayışına sahip bir başkanın önceliği, kamu hizmetlerinin erişilebilir ve sürdürülebilir hale gelmesini sağlamak olmalıdır. Sosyal tesislerin özelleştirilmesi, bu anlayışa aykırı bir adımdır. Başkan, seçimlerde verdiği sözleri aklından hiç çıkarmamalı ve kamusal alanların halkın hizmetinde kalması için daha yaratıcı ve sürdürülebilir çözümler geliştirmelidir. Aksi takdirde, halkın güvenini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabilir. Verilen vaatler, yalnızca seçim döneminde değil, görev süresi boyunca hayata geçirilmelidir.
Belediye Başkanı Dr. Adem Uzun geçen hafta, Aziz Vlas meselesinde Sivas’a ait olanı Sivas’a kazandırmada çok önemli bir işi başararak gönülleri fethetti. Halkın gözünde daha da yüceldi. Bu kadar önemli bir desteği, basit sayılacak ticari bir iş için yok etmemeli.