Bir olan Allah´a bir kere inanmak doğru bir inanıştır. Bir olan Allah´a birden fazla inanmak menfaat ve bencillik işidir. Bir kere inanmanın anlamı ise şüphe duymadan, şüphelenmeden, şüphelendirmeden teslim olabilmektir. İnanç; zaman zaman değişebilen, bazı yerlerde hafifleyen ve bazı yerlerde de gereğinden fazla üzerine düşülen bir oyuncak değildir. Böyle davrananlar varsa ki oldukça fazla, bunlar akıl sahipleri gibi düşünmeyen varlıklardır. Bu varlık önemi olmayan eşyadan başka bir şey değildir?
Tek olan, bazen güçsüz, bazı durumlarda ise kendini kontrol edebilen ve imrenilen kuvvet olarak karşımıza çakabilir. Teklik kutsallığın anlamı olabileceği gibi sonun başlangıcından öte anlamlı anlamsız bir perdedir. Sular gibi titreyen nağmelerin ortaya çıktığı ve kayboluşlarına inat, su gibi akıcıdır. Yansıtıcının taklitçiliğinden uzaktır. Uzaklık da aslında tek olanı kutsallaştıran unsurlardan birisidir. Çünkü uzaklık kimi zamanlarda imkânsız duyguların ortaya çakmasına, gelişmesine ve güçlenmesine vesile olarak katkıda bulunur. Çığlıklar çaresiz kalır uzaklıklara. Kurşunlar çaresiz kalır. Sevgiler çaresiz kalır. Aşklar bile çaresiz kalır uzaklara. Bir de uzakların uzağı, ırakların ırağı vardır ki, buralar sadece hayallerde bulunmasına rağmen gün gelir ki dost diye bildiğin insanları bile uzakların uzağından daha uzakta görürsün.
Bir kere inanmak lazamdır bir ve tek olana. Bu hem inancın hem ahlakın hem de tek olana saygının gereğidir. Onun koymuş olduğu hükümlere yorumsuz kalp ile bakmak, kendini olgunlaştırmış bir hayatın tezahürüdür. Bir kere teslim olmak ömür boyu özgür kalmanın akdidir. Ömür boyu yalnız kalmamanın garantisidir. Ömür boyu dost sahibi olmaktır. Ömür boyu sahiplenmektir gözlerinden fakirlikten yaş bile akmayan çocukları. Nedendir bilinmez, ilimlerin bu kadar genişledikçe insanların görüşlerinin daraldığı gerçeği. Daralmak farklı açılardan bakmamanın bir temayüzüdür. İnsan ne kadar çok farklı açıdan bakarsa o derece dar görecektir. Dar gören dar konuşur. Dar konuşan dar düşünür. Dar düşünen akletmiş ve fikretmiş sayılmaz. Düşünmeyen insan ise başaramaz. Başaramayan kişinin topluma faydası yoktur. Topluma ve insanlığa da faydası olmayanın ise yaşamasının anlamı yoktur. Elbette ki, farklı açılardan bakma hususunu çeşitli görüş ve kaynaklardan faydalanmakla karıştırmamak gerekir. Bir kişi şayet kendi açsından bakmazsa başkalarının görüşü ile kendi gözünün geniş vadiler görmesi mümkün olmayacaktır.
Teslimiyet manasına varamamış hayattan olgunlaşmış meyveler yenemez. Emanet verilen gözle bakarken bile baktığın gözün ve gördüğün eşyanın dahi birer emanet olduğunun farkına varılabilinirse ancak o zaman dar açıdan bakılmamış olunur. Her şey bize emanettir diye düşünen, emanete en çok sahip çıkandır.
Yeri göğü ve ikisi arasındaki her şeyi düşünürken zaman zaman bir zıtlık içerisinde bulunmak, yaradana olan hayranlık derecesini yükseltecektir. Her şeyi yoktan var edeni her şeye bakan bir göz göremeyecek ve her şeyi hisseden bir yürek de onu layıkıyla hissedemeyecektir. Her şey bir şeyle anlaşılabilir ki, o bir şey kendisinin insana sunduğu en değerli hediyedir. Hayattaki bütüncül güzellikler tek olanın bizle gösterdiği ve öğrettiği hediyelerdir. İnsanın yaradılışı bile hem insanın kendi varlığına hem de yaradanın varlığına hediyedir. İnsanın varlığı ve yaradılışı sadece hediye değil aynı zamanda yardanın varlığının en büyük delilidir. Vahdet-i vucud?
İnsan kendi varlığı içerisinde acizleştiği zaman büyük bir gücün varlığını hissetmesi zor anlarda ortaya çıkar genellikle. Bu anlarda insan bir kul gibi küçüklüğünü anlar ve samimi duygularla yakarışa en layık olana yalvarır. Ne zaman o sıkıntı üzerinde kaldırılsa işte o zaman insan kendini en güçlü hissetmenin yanılgısı içerisine sürüklenir. Kendinden daha güçlü olanı ve kudret sahibini unutuverir şayet bir kere inanmamışsa. Değişkenliğe ihtiyaç hisseden yorgun inanç sahipleri, küçücük bir yokuşta bahaneler üretmek için bahaneler ararlar. Bahaneler kısa zamanda bulunur ve kendilerini kandıran küçük beyinler büyük bir muharebeden galip çıkmış gibi karanlık geleceklerine habersiz ve gözü açık mektuplar postalarlar.
Temiz toplum lafları sadece dilinde kalan tatbiksiz hayatın askerleri, dönemsel inanışları ile ünlüdür. Bu inanışta, bazı zamanların kutsiyeti ile onları bir hafta boyunca kirlenmiş elbisenin yıkanarak temizlenmesi gibi temizleyeceğine inanırlar. Bu ne kadar küçük ve çeşitli bir inanıştır. Taşlar bile gece ve gündüz O´nun varlığına delil olarak ısınır ve soğurlar. Rüzgâr O´nun gücüne hürmeten denizlerden karaya karalardan gökyüzüne eser. Lakin ağızdan dökülen tatbiksiz hayatlar, taşın sadakatine bile ar getirir. Yaşamadan söylemek küçülmenin son noktasıdır. Yaşamadan yaşatmak ise aşağının en aşağısıdır. Bazen taş olmak insan görünümlü değersiz yaratıklardan daha değerli olmak manasına geliyor ne yazık ki. Heveslerine kapılarak doğrulardan kaçınmak taştan daha değersizleştiriyor insanı. Karanlığa alışkın olmayan kayıtsız dostluğun pençesinde yer buluyor kendine.
Büyük bir soru işareti?
Hayata dair en sancılı gelecektir soru işareti?
Çünkü işaret ölüm ve yaşamın kardeşidir?