Bugün, Dünya üzerinde yaşayan gelişmekte olan devletlerin çeşitli nedenlerle, ülke ekonomileri, isteyerek veya istemeyerek de olsa; Batılı emperyalist devletlerin kontrolü altındadır. Bundan kurtulmanın tek ve basit cevabı; kendi kaynakların ile, kendine yeterek; dışarıdan borç almadan öz kaynakların ile; kendi, kendine yetmektir.
İşin aslı öylemi, bakalım. Devletlerin öz güvenlerinin güçlü olabilmesi için; kendi öz kaynaklarının kendilerine yetmesi, birinci önceliktir. Yer altı veya yer üstü kaynaklarınız güçlü ise; yeteri kadar işletme ve pazarlama açısından kapasiteniz varsa; bu alanlarda kimseye muhtaç değilseniz, bir anlamda kurtuldunuz demektir. Doğal olarak, insanınızın bu olayı anlayarak, çalışma ve gayreti ile size destek vermesi gerekir. Olay bu kadar ile; kalmıyor. Öz kaynaklarınız yeterli olsa bile; Vahşi kapitalizmin körüklediği tüketim çılgınlığı, reklam aracı ile; hiç de ihtiyacınız olmayan şeyleri, ihtiyacınız gibi göstermektedir. Örneğin reklamların birinci hedefi olan çocuklar, bu konuda sizi tüketmeye mecbur tutmaktadırlar. Anne ve Babanın çocuklarına karşı olan hassasiyetini iyi bildikleri için; bu alanda en acımasız biçimde saldırmaktadırlar. Ne kadar mevzi kazanabilirlerse; o kadar onlar için, başarıdır.
Maddi Geleceğimiz ipotek altındadır...
Gelecek yıllara, durmadan borçlanarak, girmekteyiz...
Devletiniz, kendi öz kaynakları ile kendine yetiyor olsa da; bu acımasız saldırılar, sizi zayıf yerinizden yakalayabilir. İşte, bu anda, bankalar devreye girmektedir. Kendi, kendine yetiyorsun amma, olmayan, hesaplamadığın, reklam pazarı karşısında esir düştüğün bazı ihtiyaçların; seni bankanın kucağına düşürmektedir. Banka, demek; Aile ve işletmeci üzerinden, bu ciddi, güçlü savunmayı yıpratmak demektir. Eğer, Devletinin yabancı paraya muhtaç olmadan kendine yeter bir durumu varsa; toplumun en uç noktadaki, aile yapısını; her alanda, hedef alarak; bu güçlü durumu yıpratmaya yönelik hamleler demektir. Doğal olarak, bunun küçük kurbanları aileler veya işletme sahibi insanlardır. Yok eğer, Devletinin her alanda yabancı sermayenin girmesine ihtiyacı varsa; bu saldırının amacı; vücudu besleyen büyük damarlardır. Böylece küçük oluşumlardan başlayarak, tüm vücudu sarabilir. İşte, o zaman, Uluslar arası bankaların, banka denetçilerinin kontrolüne girmişsin demektir. Bu banka denetçileri, senin yaptığın her hamle karşısında; sanki seni ciddi bir şekilde denetliyormuş, gibi açıklamalar, değerlendirmeler yaparak; Bir nevi sana gözdağı vermektedir. Dikkat et, gözüm üzerindedir. Mesajını verir. İşte o zaman, eğer Mali yapın öz kaynaklarına dayanarak, çok güçlü ise; o denetleme kurumlarının yapmış olduğu, değerlendirmeler, tehditlerin fazlaca etkisi olmaz. Savrulur geçer.
Ancak, çoğu zaman Dünya sermayesi sizin misafiriniz ise; Bu sermaye, Dünya bankalarının yapmış olduğu çalışmalarla, ortak projeler yapıyorlarsa; işte o zaman, sizin için, büyük tehlike demektir. Onlar yapacağı uyarı ve ikazlarla; Sermayelerini sizin alanınızdan çektikleri an, büyük, büyük yaralar açacaklardır.
Ülke olarak, Mali kriz, sizi bekliyor demektir.
Geçmişte bunun örneklerini gördük. Mali yapılanmanız öz kaynaklarınızla beslenen bir çerçevede olsa bile; eğer, tüketim çılgınlığı, israf zirvede ise; bu yapılanma da; güçlü bir yapılanma değildir. Dünya ekonomik politikalarının, rüzgarlarından anında etkilenir. Kısacası, geliriniz, giderinizi karşılamıyor, demektir. Dünya tüketim devleri; sizi her alanda kuşatmaya devam ediyorlar, demektir. Yeme, içme, giyim, moda, marka ve benzeri tüketim çılgınlıkları, sizi çepeçevre kuşatmıştır Siz, Devlet olarak yeteri kadar tedbir almazsanız, Yarın o borçlu insanlarınızın iflası ile; yaşayacağınız sorunlara hazır olun, demektir. Buna bağlı olarak, Yabancı sermayenin giderek esiri olmanız da cabasıdır. Giderek bu esaret, zamanla; Devleti kuşatacaktır. O zaman, bu yaptığınız ekonomik hesapların hepsi alt, üst olacaktır. Bugün, bize güvenerek, paralarını iç piyasamıza sokan kuruluşların, paralarını bir anda çektiğini, düşünün. Eğer, gelen sermaye yatırıma dönüşmüyorsa; çok anlamı yoktur.
Ekonomik açıdan, parangalı mahkumlar olmak istemiyorsanız; harcamalarınıza dikkat etmek zorundasınız. Tasarruf yapmak, zorundasınız...
Buna karşı koymanın yolu; öz kaynaklarını iyi kullanarak, ayağımızı yorganımıza göre uzatarak; israftan, tüketim çılgınlığından vazgeçerek, kaynaklarımızı yatırıma yönelterek; çoğu alanda dışarıya muhtaç olmadan hayatımızı devam ettirerek mümkündür. Ülkemiz tarım alanında kendine yetecek durumdadır. Ekonomik bağımsızlık anlamında; Böyle bir şey mümkün mü? diye sorarsanız? düşünmem lazım, derim. Neden? Çünkü, iletişimin bu kadar güçlü olduğu bir zamanda; hangi tedbirlerle tüketim çılgınlığının önüne geçeceksiniz. İsrafı nasıl engelleyeceksiniz. AVM ler tüketim çılgınlığının zirve yaptığı yerlerdir.
Bugün, ailelerin çoğu, bankalar aracılığı ile; gelecek on yıllarını borçlanmış durumdalar. Kısacası gelecek olan, gelirlerini bile; şimdiden tükettiler. Buna bağlı olarak, Devletimizin uluslar arası bankalar karşısındaki durumunu düşünün. Onlardan gelecek bazı değerlendirmelerin, kimi zamanda kasıtlı olabileceği ihtimalini göz önünde bulundurun. Sonucu siz, düşünün...
Yeni evli gençlere yaptığımız, zulüm; ortadadır...
Bütün bu kargaşadan kurtulmanın yolu; akıllı ne yaptığını bilen, bilinçli, yapmış olduğu israfın boyutlarının nerelere vardığının farkında olan, Amma gerçekten bu Vatanını, Milletini seven inançlı insanlar yetiştirmekten geçiyor. Ayrıntılar daha da uzatılabilir.
Şimdi, ben yetişen nesillere bakıyorum ve üzülüyorum. Tüketimin ve özentinin esiri olmuş, bilinçsiz, anı yaşayan tipler. Bu tür insan yetiştirdiğimiz müddetçe; Hangi ekonomik çalışmayı yaparsak, yapalım. Mevziler kazanabiliriz. Ancak, Öz kaynaklarımızdan yararlanacak nesillere sahip olmadığımız sürece; Batı emperyalizminin esiri olmaya ve onların kontrolünde olan bankaların ve uluslararası derecelendirme kurumlarının oyuncağı olmaya devam edeceğiz, demektir. Bu durumdan kurtulmanın yolları çok çalışmak.., çok çalışmaktır...
Yoksa, Ülkemiz her alanda bize yetecek şekildedir. Yer altı ve yer üstü zenginlikleri, tarımda kendine yetme durumu, yeterlidir. O zenginlikleri kimseye muhtaç olmadan, çalıştıracak, pazarlayacak, duruma gelmeliyiz. Gelecek nesillerimizde, bu çalışma amacını göremediğimiz için; üzülmekteyiz. Tembellik, hazıra konma, hazırı tüketme, emek sarf etmeden, çılgın tüketim almış, başını gidiyor...
Nereye kadar...!!!
Kimi zamanda; sırt üstü yatarak, Vatan ve Millet sevgisinden bahsederek, israfın esiri olmuş, çalışmayan; hep tüketen insanlar, sözde vatan sevicileri; önce kendilerini kandırmaktadırlar. Böyle devam ederlerse, Dış devletler, bizi daha bir çok alanda; çok sömürecekler demektir. Anlamsız olarak, bir şeylere karşı çıkmak yerine; çalışarak, bilinçlenerek, neyin ne olduğunu iyi anlayarak; yapacağımız hamleler, daha önemlidir.
Ele avuç açanın, bir gün avucu boş kalır. Atalarımız; El atına binen çabuk iner, demişlerdir. Aklımızı başımıza alalım. Neslimize sahip çıkalım... çılgınca tüketmekten vazgeçelim... zararlarını genç nesillerimize durmadan, yorulmadan anlatalım...
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?