Zorunlu eğitim, neden 12 yıldır. Bu konunun tekrar ele alınması gerekir.
Eğitim ve Öğretimin amacı; insanda yaratılıştan var olan yetenekleri, becerileri, kabiliyetleri, ortaya çıkarmaktır. Onları geliştirmektir.
İnsanlar yaratılışları gereği; çeşitli beceri ve yeteneklere sahip olabilirler. Örneğin, kendisinde marangozluk becerisi olan bir çocuğu; okula gönderip zorunlu olarak ingilizce öğretmeye çalışırken; O, çocuk ingilizceden başarısız olduğu için, sene kaybedecek ve okuldan belki de, uzaklaştırılacaktır. Okul hayatının bitmesinin yanında, onda var olan marangozluk yeteneği de; geliştirilmediği için; körelecektir. Böylece toplumda sorunlu bir birey olarak, belki de; hayata atılacaktır.
Burada yapılması gereken, bu tür çocuklarda var olan becerileri bulup; vereceğiniz eğitim ve öğretim süreci ile; O, becerileri, yetenekleri geliştirmek olmalıdır. Eğitim ve Öğretim imkanları, ona göre ayarlanmalıdır. Bunun gibi, binlerce örnek vardır. Doğuştan resim kabiliyeti olan bir çocuğun zorunlu biyoloji, matematik gibi dersler yüzünden okulu bıraktığını yaşamış biriyim. Yahut, spor kabiliyeti olan bir gencin; örgün öğretimin dışına itilmesi gibi gerçekleri yaşadık. Yine, Türkçesi mükemmel olan bir gencin; Fen dersleri iyi olmadığı için; tahsil hayatını bitirdiğine şahit olduk.
İlk Okul seviyesinde bazı derslerin zorunlu olması kabul edilebilir. Faydası mutlaka vardır. Ancak, takip eden yıllarda; illa herkese ingilizce, matematik, biyoloji, resim, müzik, gibi sayamayacağım dersleri; zorla okutmanın bir anlamı yoktur, geleceği de; yoktur. Boş yere zaman kaybı, mekan kaybı, para kaybı, personel kaybı, nesil kaybı, yaşamaktan öteye geçemez. Öğretmenler, sanki öğrencilerin başında zorunlu olarak, duran; bakıcılar konumundadır. Bir nevi, öğrencilerin sokaklarda dolaşmaması için, başlarına konmuş bekçiler gibi, algılanmaktadır.
Sistem zaten kendiliğinden, okulları değerlendirmiştir. Başarılı okullar, başarısız okullar, diye.
Hal böyle olunca; yapacağınız tek şey kalacaktır. Eğitimin, Öğretimin ipini gevşetmek. Zorunlu bir sürü ders olunca, çocuklar da, bunu başaramayınca; çocukların sene kaybının önleyecek alternatifleri devreye sokmak gerecektir. Dersten geçme, kuruldan geçme, bol not verme, gibi. Disiplin yönetmeliğini gevşetmek, devamsızlığı, problem olmaktan çıkarmaktır. Böylece sene kaybının önüne, belki geçilecektir. Ancak, Eğitim ve Öğretimin kalitesi düşecektir. Tüm aktörleri ile; bu sistemin içerisinde yer alan tüm taraflar yıpranacaktır. Son günlerde, ortaya çıkan gizli çekimlerin sınıflarda öğretmenlerin düştüğü durumu ortaya koymaktadır. Bu durum henüz lise seviyesindeki eğitim kurumlarında yaşanmaktadır. Yarın, daha alt sınıflarda, yaygın hale gelecektir.
Bu durumları engelleyecek ne disiplin sistemi, ne öğretmen ağırlığı vardır. Zamanla sürüklenerek; O, sınıfa kadar gelmiş olan gençler; zaten bıtkınlığın, gevşekliğin, sorumsuzluğun verdiği baskıların, neticesi olarak; bu davranışları yapmaktadırlar. O gençler kadar; sistemin kendisi de; sorgulanmalıdır.
O tür olayların yaşandığı, okullar belli okullardır. Lise tahsil hayatını bilgi, beceri, yeteneğine, göre değil; ancak iteklenerek, O tür okullara gelmiş durumdaki öğrencilerin oluşturduğu sınıflardan ibarettir. Çünkü, ilkokuldan itibaren tamamen bilgiye dayalı bir eğitim sisteminden geçmekteyiz. Bilgiye dayalı sistemin içerisinde, yapılan sınavlarda başarılı olamayan öğrenciler, elenerek geldikleri için; sadece ve zorunlu olarak meslek liselerine kayıt yaptırmaktadırlar. Öyle olunca, bazı meslek liselerine bilgiye dayalı eğitim sisteminde başarısız öğrencilerin biriktiği okullar olarak bakılmaktadır.
O, meslek liseleri de; alan ve saha çalışması yapmak yerine, pratik uygulamaların içerisinde olmak yerine; sınıf içerisinde eğitime devam etmek gibi bir sonuçla karşılaşınca; istenmeyen bu görüntülerin ortaya çıkmasına neden olmaktadırlar. Belki, O görüntülerin tarafı olan genç; yetenek ve becerisine göre tasnif edilse idi, bu durum yaşanmayabilirdi. Mesela iyi bir futbolcu adayı olsa idi; zamanının çoğunu sahada geçirecekti. Yahut iyi bir resim yeteneği olsa idi; zamanının çoğunu resim atölyesinde geçirecek idi. İyi bir terzi adayı olsa idi; zamanının çoğunu terzi atölyesinde geçirecekti. İyi bir marangoz olsa idi, zamanının çoğunu tezgahta geçirecekti. Kısacası, bu çocukların boşa geçecek zamanı kalmayacaktı.
Burada Bakanlığın yaptığı ve fark edemediği yanlışlardan birisi de; öğretmenleri, başarılı okullara devam eden öğretmenler, başarısız okullara devam eden öğretmenler olarak, ayırmaktır ki, bu tamamen yanlış bir politikadır. O zaman başarılı öğretmenleri, hep başarılı okullara vermeniz gerekir. Başarısız öğretmenleri de, başarısız okullara vermeniz gerekir. Bu kabul edilebilir, bir durum değildir. Başarılı öğretmenleri kazara, meslek lisesine verdiğiniz zaman; öğretmen ya kafayı yer, yahut mesleği bırakır... Başarısız okullarda sürekli öğretmenlik yapan bir arkadaşı da; başarılı okullara öğretmen olarak verdiğiniz zaman; tam tersi gelişmeler de; olabilir. Bu her ikisi de, sakıncalı bir durumdur.
Devlet, Ortaöğrenimdeki bu olumsuzluğu artıracak, bir uygulamayı da, meslek yüksek okullarında yapmaktadır. Bu okullara ÖSYM sonuçlarına göre; öğrenci alımının yapılması; önceden var olan, ayrıcalığı daha da, derinlere itmektedir. Asıl olması gereken; Meslek Yüksek Okullarına kayıt hakkı, özellikle beceri ve yeteneğe dayalı bölümlerde, ÖSYM Sınavlarından alınan bilgiye dayalı yerleştirme yerine; Ya O, yüksek okullara yerleştirmeyi; Öğrencinin Meslek lislerinde aldığı başarı puanları ile ve disiplin durumuna göre yapar, yahut yetenek ve beceri sınavlarına göre yapar. Her iki seçeneğin ortak değerlendirilmesi de; en güzeli olur. Böylece, meslek liselerindeki gevşemenin de; önüne geçilmiş olur.
Son bir not; Meslek Yüksek Okullarından mezun olan gençlere; Askerlik konusunda da; bir avantaj sağlanırsa; mesele kökünden halledilir...
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?