Sevtap Haspolat
TARAF OLMAK…
İnsan, hayatında bir yerlere tutunma ihtiyacı hissediyor. Bu ihtiyaç doğal olarak onu bir yerlerle iletişim halinde olmasını ve bu iletişimi sürdürmesine salık veriyor. Yani tutunma ihtiyacı onu bir yere yönelterek, yönelttiği kişi, kurum ya da canlı veya cansız bir varlıkla bağlantı içine sokuyor. Oluşan bu bağ kişiyi bir tarafa iterek adeta konumlandırıyor. Yani taraf olmaya zorluyor.
Taraf olmak kötü bir şey demek istemiyorum. Aslında hepimiz yaşam süresince bir yerin tarafında, bir şeyin yanında duruyoruz. Bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde yönümüz tarafımızı gösteriyor. Her ne kadar tarafsız olduğumuzu iddia etsek te nihayetinde yeme, içme, giyinme, sosyal ilişkiler ve diğer yaşam tercihlerimiz bizi bir tarafa çekiyor. Tanımlanmış veya tanımlanmamış bir statü içinde hareket etmemizi sağlıyor.
Taraf olmayan bertaraf olur diye meşhur bir söz var, bir çoğumuz bunu bilir. Bu ifade tarafını yani duracağı yeri belirlemeyen, oturacağı yeri seçmeyen, konumunu belli etmeyen kişilerin yok olacağını anlatmak için kullanılır.
Taraf olmak deyince insanlar arasında ilk akla gelen spor ve türevleri ile ilgili bir taraftarlık olmakla beraber daha spesifik anlamda ise futbol ile ilgili bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha sonra ise politik tercihlere bağlı olarak parti taraftarlığından bahsedebilir. Toplumsal anlamda en fazla gündemde olan ve konuşulan taraftarlık bunlar olunca futbol ve siyaset düzleminde bir taraftarlık gerçekliği günlük ilişkileri belirleyen etken oluyor. Herkesin uzman olduğu ve asla üzerine toz kondurmadıkları bu tarafgirlik zaman içinde bir yaşam biçimine dönüşüyor. Tüm yaşamını kendi taraf olduğu kişi ve kurumlar üzerine bina eden birey sonunda o alan içinde düşünmeye başlıyor. Böylece hayata ve çevresine olan bakış açısı kişiyi giderek daraltıyor. Başka yaşam biçimleri ile kurduğu ilişki taraf olma psikoloji çerçevesince tahammülsüzlüğe kapı aralıyor. Bir çatışma kültürü oluştuğunda ise ya bendensin ya da kara toprağın mantığı içerisinde karşısındaki muhataplarını yok sayma, yok etme, ortadan kaldırma gibi uç bir noktaya evrilebiliyor. Bu durum da, kötü niyetli insan veya gruplar kitleleri manipüle ederek farklı amaçlar doğrultusunda tarafları rahatlıkla yönlendirebiliyor.
Peki aklını kullanan ve düşünen insanlar olarak ne yapmak gerekiyor? Bir çoğumuz yazımın başında belirttiğim gibi bir yerlere tutunma ihtiyacı hissediyoruz. Bu ihtiyacımızı nasıl ve nerede karşılayacağımıza dair bir arayış içinde miyiz? İlla da taraf olmak zorunda mıyız? Veya da taraf olacaksak nasıl bir yöntem izlemeliyiz. Nasıl hareket etmeliyiz. Sonuçta sosyal bir varlığız ve hepimizin paylaşmaya, konuşmaya ihtiyacı var.
Bu durumda ilkesel bir bakış bizi sağlıklı karar vermeye ve doğru adımlar atmaya yönlendirecektir. Yani bir fikrin, bir yaşam biçiminin, bir kurumun, bir mekânın tarafı olacaksak eğer kendimize bazı sorular sormalı ve bu sorulara verdiğimiz cevaplar doğrultusunda belirleyeceğimiz ilkelere göre hareket etmeliyiz diye düşünüyorum.
Mesela yaşamdaki varlık nedenimizi sorgulamamızla başlayabiliriz. Yaşam felsefemizi oluşturacak argümanları yeniden düşünmekle, ideallerimizi revize etmekle, hayat yolculuğumuzda varmak istediğimiz yeri bir daha gözden geçirmekle devam edebiliriz.
Neden taraf olmalıyız. Neyin tarafı olmalıyız. Nasıl taraf olmalıyız. Taraf olmakla neyi kazanacağız veya neyi kaybedeceğiz. Bu ve bunu gibi onlarca soruya vereceğimiz cevaplar bizi nasıl bir taraftar yapacağını ortaya çıkartacaktır.
Aslında bir insanın taraf olma isteği onun bağlanma ve var olma duygusunun dışa vurumudur. Değer görme isteği kişiyi bir tarafa yöneltir. Yöneldiği yerle olan uyumu ise taraftar yapar. Buradan elde edeceğimiz ilk ilke ise değer görme düşüncesi ve davranışıdır. Değer gören kişi ise değer gördüğü ortamın tarafı olur. Bizi değerli kılan kişiliğimiz ve bilgi birikimimiz ise eğer ikinci olarak taraf olacağımız şey kişilik ve bilgi olmalıdır. Nasıl taraf olacağımız ise bilgimizi ifade ediş şeklimizle alakalıdır. Bulunduğumuz toplumda bilgi geçerli bir argüman olarak kullanılıyor ve düşüncenin özgürce ifade edilişi sağlanıyorsa bu çok kıymetli bir yaklaşımdır. Bu bizim nasıl taraf olacağımızı göstermektedir. Taraf olduğumuzda kazanacaklarımız öncelikle bireysel gelişimize katkı sağlayacaksa, bulunduğumuz yaşam alanının ve şehrimizin pozitif anlamda gelişimine vesile olacaksa, saygı, sevgi, hak, adalet kavramları ile sosyal hayatı düzenleyecekse, elbette taraf olmak bizler içindir şereftir. Taraf olmak kişiliğimizi yok edecekse, barışı sağlamayacaksa, vicdanları yaralayacaksa, ülke menfaatleri yerine kişisel kazançları ön plana çıkartacaksa o tarafta olmak bizler için onursuzluktur.
Sonuç olarak taraf olmak güzeldir. İyiliğe, hak ve adalete, barışa ve demokrasiye, paylaşmaya, sevmeye ve sevilmeye, yeniden yapmaya ve üretmeye yönlendiriyorsa güzeldir.
Evet ben de tarafım. Değer gördüğüm yerin, bilgi ürettiğim grubun, bağımsızca konuştuğum topluluğun, huzur bulduğum mekânın tarafındayım.
Selam ve saygılarımla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.