
Orhan Arslan
TARİH VE GENÇLİK
Şöyle geçmişe baktığımız zaman ne kadar olay yaşadığımız aklımıza geliyor. İçimizde yaşadığımız, bu günler Rahmetli Menderes ve arkadaşları için önemli günler idi. Menderes, Zorlu ve Polatkan'ın idam edilişlerinin 64'üncü yılı
Türk demokrasi tarihinin kara lekelerinden 1960 askeri darbesi sonrası Yassıada'daki yargılamalar sonucu idam edilen Adnan Menderes ile Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın vefatının üzerinden 64 yıl geçti...
Dile kolay...
Bizim neslimiz darbeler görmüş, mali sıkıntılarla ömrünü geçirmiş bir nesildir. Sayısız ekonomik krizleri yaşadık... Zor ile, süt tozu içerek büyüdük...
En acısı, Tarihimize, kültürümüze, örf ve adetlerimize, geleneklerimize, sırt çevirme gayreti ile büyüdük... Tüm değerlerimizle alay ettik. Küçümsedik, aşağıladık, Yok saydık...
Bizler tarihine , asırlarca yazdığı harflere yabancı olarak büyümüş çocuklarız. Bize öğretilen tarihi bilgilerde, sanki köksüz bir millet gibiyiz. Tarihimiz belirli bir devre ile sınırlanmış... O idealle bir şeyler dayatılarak büyüdüğümüz için, bir amacımız ya da bir hedefimiz de yok idi... Rüzgarın önünde sürükleniyor idik. Zamanla büyümeye çalışırken özümüzü öğrenmeye başladık. İşte o zaman, büyük kimlik ve buhran savaşı yaşadık... Kendimizi arayıp bulma çabası yaşadık, kendimizi sorguladık, arayış içerisinde idik... O nedenle büyük buhran içindeydik. Bizim savaşımız ruhani bir savaş oldu.
Tarihimizi sevmemiz tarihi romanları okuyarak başladı. Amma bir noksanlık vardı. Asırlarca kullandığımız dilimizi ifade eden harfler değişti...
Bir haykırış duymuştuk. ''Bülbüllere emir var: Lisan öğren vakvaktan; Bahset tarih, balığın tırmandığı kavaktan!'' Dizeleri bizi sarstı. Ülkemde olan tüm düşünce adamları yazımızın genç nesillere öğretilememesinden şikayetçi oldu. Sonrasında ALLAH demenin yasak olduğu Ülkemizde, Osmanlıca dersleri mecburi ders olarak bazı fakültelerde, okullarda okutulmaya başlandı. Çünkü biz ecdadının mezar taşında ne yazdığını okuyamayan bir nesil idik...
Bugün dev Devlet Arşivleri ile bu kültürümüze, dilimize sahip çıkıyoruz... Uzmanlar yetiştiriyoruz...
Fikir ve düşünce adamlarını kitaplarını okuyarak Dini ve Milli değerlerimizle tanıştık. Bu tanışıklık fikir dünyamızı alt üst etti. Çünkü; '' İnanmıyorum, bana öğretilen tarihe! Sebep ne, mezardansa bu hayatı tercihe?'' Diyordu, Necip Fazıl.
Necip Fazıl, Cemil Meriç, Sezai Karakoç, Mehmet Akif, Arif Nihat Asya, Ali Fuat Başgil, Osman Turan, Yılmaz Öztuna, Kadir Mısıroğlu, Mehmet Akif İnan, Erdem Beyazıt, Nurettin Topçu, Cahit Zarifoğlu gibi düşünce , fikir adamları yolumuza ışık tutmaya başladı.
Bize dayatılarak öğretilen şeylerden farklı düşüncelerden söz ediyorlardı. Hatta bu isimlerini zikrettiğim kimi fikir ve düşünce adamlarının kitapları yasaklılar listesinde idi. Bugün ders kitaplarında... Bu insanlar fikirleri yüzünden tutuklanmışlardı. Öze dönmek istiyorlardı. İnancımızı yaşamak istiyorlardı. Cevherin özün bu olduğunu anlamaya, anlatmaya çalışıyorlardı. Bu farklı düşünce tarzı, Vatansever, Milli düşünceye sahip olmak isteyen, Milletine hizmeti önde tutan gençler arasında yaygınlaştı.
Böylece, tarihimiz geçmişimizi, aslimizi aradık... Dini açıdan büyük buhranımız oldu. Batı Kültürünün esiri olan Televizyonla, sinema sektörü ile büyürken milyoner film yıldızı ya da, rock yıldızı olacağımıza inandık, ama olmayacaktık. Bunu yavaş yavaş öğrendik. ABD kaynaklı sığır çobanı sahte kahramanların hikayeleri, hayallerimizi esir aldı. Bu yüzden çok kızgınız...
Ülkemde bile sinema sektörü, bizi aldattılar filmlerle olmayan hayallerle, her türlü değerimize bizi düşman yetiştirmeyi istemişlerdi. Din adamları aşağılanır. Dini tüm değerler ayaklar altına alınır. Şaşkın tiplere inanç dünyamızda yeri olan isimler verilirdi. Gençlik böylece dini değerlere düşman yetiştirilirdi... Komedi filmlerinin kahramanları dini değerlerimizin isimleri ile anılır oldu.
Ama olmadı biz sorguladık, doğruyu bulduk. Tarihimizi, değerimizi, öğrendik. Kimliğimize sahip çıktık... Yeniden bir diriliş hareketi gibi canlandık...
Şimdiki nesil ise daha zor bir sınavdan geçiyor. Çünkü ellerindeki cep telefonları, masalarında bilgisayarlar, tabletler, dünyanın her neresinde ne olursa olsun tüm yaşananları önlerine koyuyorlar, gözlerine sokuyorlar... O nedenle kafaları allak, bullak, fikir ve düşünceleri karma karışık... Kimlik bunalımları, değer yargılarının olmayışı bir yıkımın habercisidir...
İşin en garip tarafı aileler bu yıkıma seyirci kalırken gözleri kadar sakındıkları, korudukları gençleri acımasız çevre ve arkadaş gruplarına emanet ediyorlar. Aile sevgisini, terbiyesini, yeterli bulmayan gençler, sevgiyi ve de dolaylı davranış biçimlerini çevre ve arkadaş gruplarında buluyorlar. Durum ortada, 18 yaş altı suç oranları gittikçe yükseliyor... Çünkü hiç bir kutsal, değer, tanımadıkları gibi, ahlaki tüm davranışlardan uzaklar. Hatta yaşantı biçimleri ile, kendinden yaşlı olan insanlara meydan okumayı büyük bir marifet ve olay olarak kabul ediyorlar... Tüm insanları kendilerine hizmet etmek zorunda olan varlık olarak algılıyorlar. O nedenle sorumsuz davranışlar onlar için cazibe merkezi oluyor... Sokak sanki yaşam alanlarının bir parçası gibi...
Nevzat Tarhan hoca genç kızlarımızın TV, film, olaylarının etkisinde kalarak sert ve kontrolsüz gençlere aşık olduklarından söz ediyordu. Çünkü gayet lüks bir hayatın, emek harcanmadan kazanılan paranın, bol, bol şiddetin, ahlaksızlığın normal olaylar gibi işlendiğine; TV ekranlarında şahit oluyoruz. Bugün yaşanan genç kız cinayetlerine bakınca Hocaya hak vermemek elde değil...
Ancak umudum, beklentim, aynen bizim nesil gibi onlarında doğruları bulmaları. Vatan ve Milletine sahip çıkmalarıdır...
Biz dalı kesilse de tekrardan yeşeren ağaç misali; o gençlerin kendilerine gelmelerini bekliyoruz... Asla umutsuz değiliz...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.