TUNA NEHRİ AYVAZ DEDE ŞENLİKLERİ

Bu Yıl 506. yılı kutlanacak olan AYVAZ  DEDE şenlikleri, Bizim O, topraklardaki; varlığımızın ispatı gibi; her sene yapılmaktadır.

Boşnakların İslam´a geçmesinin en önemli simgelerinden Akhisarlı Ayvaz Dede anısına, beş asırdan daha uzun süredir düzenlenen etkinlikler kapsamında; ülkenin farklı kentlerinden ellerindeki sancaklarla atlı birlikler,  merkezi programın yapılacağı Prusac kasabasına doğru yola  çıkarlar.

 Ayvaz Dede Şenlikleri, Bosna Hersek´te bu zamana kadar yapılan en uzun soluklu etkinlik olarak biliniyor.

Bunları düşünürken, uzaklardan bir yanık türkü gelir, kulaklara... TUNA  NEHRİ   AKMAM, diyor... Bir çoğumuzun bağrından, bir şeyleri söker gibi; alır, bir yerlere götürür, bizleri...

Hüzün, gözyaşı, kan, nefret... ihanet... ayrılış... koparılış... sürgün...

 Kulaklarımızda; bir hüzünlü türkü, bir marş gibi, dinlenerek, bizi duygulandıran zaman, zaman; çeşitli vesilelerle, işittiğimiz; ender marşlardan, biridir. Bir ayrılışın, kopuşun, destansı hikayesini anlatır. Biz hikaye gibi algılayabiliriz. Aslında, Bu Marş; Osmanlının hangi oyunlarla balkanlardan kopuşunun acıklı, hüzünlü, bir o kadar düşündürücü serüvenini anlatan, belgesel gibidir.

Balkanlarda; kimi ırmak ve dereler gibi; Tuna nehri, o çağlarda Osmanlı topraklarından; nazlı bir gelin gibi süzülerek, Karadeniz´e boşalmaktadır. Her ne kadar doğuşu o topraklarda olmasa bile; hırçın, deli, kimi zaman taşkın veren; en geniş, su yüzeyi yüksek hali, Osmanlı topraklarında idi. Şimdilerde; uzaklarda kalmış, bizlere küskün; nazlı, nazlı akmaktadır. Yakın zamanlarda; O, coğrafyada yaşanmış acımasız, destansı olayları, anlatırcasına; bir rüzgar esintisi ile; kulaklarımızda çınlamaktadır. Bir başka şeyler söyler bize; Tuna... hatırlatmak ister...

Bu türkünün bir yanında; Osman Paşa ve ordusunun yaşadıkları sıkıntılar iç, içe işlenmiştir. Yine sanki, azgın, kıyıya vuran; su kitleleri, sert ve horultulu hali ile; Bu Toplumun asırlardan beri; kendi içerisinden yetişen, ihanetlerini mırıldanır, gibidir. O nedenle çok hırçın ve sert, kontrol edilemez hale gelir. Bu hikayenin Avrupa´daki başlangıcı, Viyana kuşatmasındaki, ihanetle başlar... Kısacası; bizi, bizden biri yaralamıştır...

Hani şair, şiirinde; Sakarya nehrine hitaben; NEREDE KARDEŞLERİN, CÖMERT NİL, YEŞİL TUNA... derken, bu Tuna nehrini kast etmiştir. Sakarya nehrine, onların öksüz, terk edilmiş bırakılmasının, hesabını sorar gibidir. Aynı zamanda; bir çöküşün, yıkılışın en büyük nedeninin ihanet olduğunu, belgesel, gibi anlatır bizlere... Hem Nil topraklarının, hem Tuna topraklarının, nasıl bir ihanetle Osmanlıdan koparıldığı malumdur

Evet, yakın tarihimiz, Osmanlının yıkılış döneminin; bu tür ihanetlerin, boy gösterdiği, yeşerdiği bir ortam olma özelliğini korumaktadır. Son zamanlarda; TV ekranlarında; ilgi ve dikkatle izlenen; ERTUĞRUL, dizisinin baş aktörünün ağzından; şu gerçek, gelecek çağlara hitaben, yüksek bir ses tonu ile; aktarılmaktadır;´´ Tarihimiz, bize yanlış tanıtılmıştır.´´

Cihan şunu bilmelidir; Zaman, o kadar acımasızdır ki; Bugün, o olayları hatırlamaktan uzaktır. Geçmişte ve günümüzde yaşananlar; Sanki, bir sinema şeridine kaydedilmiş, film gibi hatıralarımızda, canlanır. İçeriğinin ne kadar acılarla dolu olduğu, sonucunun çok ağır bir ihanet olduğu, gözlerden kaçmaktadır. O bir film değil, yaşanmış gerçektir...

Yaşadığımız zaman da, geleceğimiz için; bu ibret dolu olayları iyi analiz etmek, sonuçlarını, iyi değerlendirmek zorunda olduğumuz günlerdir. Şimdilerde; Tuna Nehri, belki de; söylediğimiz, mırıldandığımız; türküler kadar, hafızalarımızda yer almaktadır. Ancak, gerçek bu değildir. Aynı zamanda, Tuna; Koca bir ihanet, kan, kin, nefret, katliam, acımasız ve öldürücü bir göç, kavramlarını da; bize hatırlatmalıdır. Balkanların, O coğrafyanın simgesi olduğunu hatırlatmalıdır.

Bugün, Tuna Nehri simgesinin bize hatırlattığı acımasız günleri yaşamamak için; ihanetlere, oyunlara, altın tepsilerde sunulan zehirlere, içerimizde sürekli dışarı ile irtibat içerisinde olan, işbirlikçi hainlere dikkat etmek zorundayız. Bu coğrafyanın yeni TUNA nehri türküleri, bestelenmesini istemiyorsak; uyanık olmak, boynumuzun borcudur. Sınırlarımızın civarında yaşanan olayların ne anlama geldiğini analiz, etmemiz lazımdır. Çok yakınlarda bize; siyah rengini tanıtmak için; kapkara diyerek, siyah rengini daha da, korkunç hale getirenlerin; neden birden bire; aynı renge bembeyaz demelerini, anlamamız lazım. Bu uğurda kafa yormamız lazım... düşüncemizi, zorlamamız lazım... Gelecek, güzel günlerimiz, olayları iyi analiz etmemize bağlıdır...

Yeni ihanetlerle karşılaşmamak için;

Uyanık olmak lazım... Uyumamak lazım... Uyumamak...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Orhan Arslan Arşivi

ÜLKE BİZİMDİR

11 Temmuz 2025 Cuma 09:27