Şadiye Öztürk
Aile Yapımız Değişiyor
Bu sıralar dikkatimi en çok çeken haberlerden biri, TÜİK’in yayımladığı aile yapısı raporu oldu. Türkiye genelinde olduğu gibi bir Anadolu şehri olan Sivas’ta da aile yapısının belirgin şekilde değiştiği görülüyor. Yalnız yaşayanların sayısı artmış, haneler giderek küçülmüş durumda.
Günümüzde ekonomik şartlar elveriyorsa gençler hiç düşünmeden yalnız yaşamayı tercih ediyor ve toplumda da artık bu durum yadırganmıyor. Herkesin kendine göre bir gerekçesi var: kimi aile baskısı diyor, kimi arkadaş etkisinden bahsediyor…
Oysa 80’li ve 90’lı yıllarda bir gencin evden ayrılıp yalnız yaşaması için evlenmesi ya da başka bir şehre çalışmaya veya okumaya gitmesi gerekirdi. Hatta o yıllarda evlenseniz bile ailenizden hemen ayrılamaz; ancak sizden küçük erkek kardeşiniz evlendiğinde ayrı bir eve çıkma hakkı doğardı. Ailenin tek erkek çocuğuysanız, ömür boyu aileyle birlikte yaşamak zorunda kalırdınız.
Artık o yıllar geride kaldı. Zor olsa da biz ebeveynler gençlerin yalnız yaşama isteğini mecburen kabullendik. Günümüzde 1+1 ve 2+1 evlerin hızla artması da toplumun bu yeni düzeni benimsediğini gösteriyor. Artık çocuklarımızdan beklentilerimiz bile değişti. Önceden yaşlılığımızda çocuklarımızın bize bakmasını beklerdik; şimdi ise sadece ziyarete gelmeleri yeterli oluyor. Akrabalık ilişkileri neredeyse kayboldu, artık sadece birinci derece akrabalar tanınıyor.
Peki bu durumda biz büyükler olarak ne yapabiliriz?
Öncelikle bu gerçeği kabul etmek ve çocuklarımıza doğru şekilde destek olmak zorundayız. Kendi ayakları üzerinde durabilecekleri, evlerini idare edebilecekleri şekilde yetiştirmek en doğrusu. Aynı şekilde ekonomilerini çocuk yaşta yönetmeyi öğrenmeleri, ileriki yaşamlarında büyük bir kolaylık sağlar. Okullarda el becerilerini geliştirecek derslerin artırılması da gençleri hayata hazırlamak için önemli olabilir.
Bulunduğumuz çağın şartlarına uygun yetiştirme modelleri geliştirmezsek hem biz ebeveynler hem de çocuklarımız bunun olumsuz sonuçlarını yaşarız. Çünkü her ne kadar çocuklarımızın yalnız yaşamasına izin vermek zorunda kalsak da onların sorunlarında “banane” diyemiyoruz. Evliliklerinde ya da hayatlarının herhangi bir döneminde yaşadıkları maddi-manevi sıkıntılarda yine yanlarında oluyor, onların dertleriyle dertleniyoruz.
Ülkemizde evlilik oranlarının ve nüfusun düşmesinin sebeplerinden biri de gençlerin yalnız yaşama alışkanlığı olabilir. Yalnızlığa alışan gençler ne evlenmek istiyor ne de çocuk sahibi olmak… Kendi sorumluluğuna bir sorumluluk daha eklemek istemiyorlar. Evlilik ve çocuk sahibi olmak, onlar için özgürlüklerinin kısıtlanması anlamına geliyor.
Eğer çocuklarımızın evlenmesini, nüfusumuzun artmasını istiyorsak hem devlet hem de aile olarak sorunları doğru tespit edip çözüm yolları üretmek zorundayız. Aksi takdirde TÜİK’in bir sonraki raporlarında daha şaşırtıcı sonuçlarla karşılaşmamız mümkün görünüyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.