Şadiye ÖZTÜRK

Şadiye ÖZTÜRK

Çocukları tanımadan ve anlamadan, onları eğitebilir miyiz

Kıymetli Öğretmenlerimiz;
Okullar açıldı, açılıyor. Unutmayalım ki insan psikolojisinde ilk'ler çok önemlidir. İlk tanışma, ilk intiba, ilk mekan, ilk görünüş, ilk davranış, ilk konuşma, ilk duruş ve davranış gibi ilkler, algıların şekillenmesinde çok büyük ve etkili bir yer kaplar.
Tertip, temizlik ve düzenin insanın psikolojisini, karakteristik yapısını ve zekasını önemli ölçüde etkilediğini ve büyük bir öneme sahip olduğunu daha önceki bir yazımda, ana konu olarak belirlemiş ve yazmıştım.
Çocuklarımız, gençlerimiz; okullarına, daha bahçesinden girer girmez; kendilerine gösterilen ilgi, alaka, sevgi ve samimiyet; karşılaştıkları bahçe, bina ve bölümlerin tertip, temizlik düzeni ve de idareci, öğretmen ve diğer çalışanların yaklaşımları, tavır ve davranışları, mimikleri, duruşları nasılsa; çocuklarımızın bu mekan ve kişilerle ilgili ilk algıları de ona göre şekillenir.
Şekillenen bu ilk idrak onları mutlu ediyor, sevindiriyor, sevdiriyor, heyecanlandırıyor ve motive ediyorsa; bu onlar için büyük bir enerjidir. Bu enerji ve kaynaklarının canlılığı ve sürekliliği de sağlanabiliyorsa; çocuklarımızın başarısız olmaları, dolayısıyla ebeveynlerin ve hocalarımızın zorluk ve üzüntü yaşamaları hemen hemen mümkün değildir. Ama bu ilkler üzüyor, sevindirmiyor, sevdirmiyor, heyecanlandırmıyor ve motive etmiyorsa; daha sonra onların bu idrak edişlerini, algılarını değiştirmek ve dolayısıyla muvaffak olmalarını sağlamak oldukça zor ve yorucu olur.
İşte bu sebeple, mahallî yönetimler, ebeveyn ve diğer ilgililer hep birlikte kolları sıvamalı; okulların bahçe, bina ve bölümlerinin tertip, temizlik, boya, badana, araç ve malzeme temini gibi işleri, okullar açılmadan mutlaka tamamlanmalıdır. yukarıda sıralamaya çalıştığım gibi, çocuklarımızın bu ilk intibalarına gereken önem verilmelidir.
Daha ilk günden itibaren, hiçbir ayrım gözetmeden, onlara, kendi kişiliklerinden dolayı kıymet verdiğimiz; sevgi ve merhametimizin içten olduğu; onların bizim için çok değerli oldukları; sözlerimizle ama daha önemlisi de, bakışlarımızla, mimiklerimizle, tabî vücut dilimizle gösterilmeli, belli edilmelidir.
İşimizin, onların eğitimiyle ilgili olan kısmına, onları tanımakla başlanmalıdır. Çünkü, kişiliğini tanımadığınız; babası annesi sağ mı, ölü mü, birlikte mi, boşanmış mı, müzmin hastalığı, işitme görme problemi var mı gibi özel ve ailesi hakkında hiç bilginiz olmayan çocukları veya insanları eğitmeniz, bir şeyler öğretmeniz oldukça zordur. Bağırır, azarlarsınız, döver, aşağılar, dışlarsınız, kırar dökersiniz; geleceğimizin bu en değerli mirasını, hazinelerini daha başından itibaren birer birer kaybedersiniz, kaybederiz. Bu tavır ve davranışlar sizin bu işi beceremediğinizi ortaya koyar. Hatalarınızı telafi edemez, perişan olursunuz, işiniz zorlaşır. Unutmayalım ki, çocuklarımıza hakaret, kendi geleceğimize hakarettir.
Çocuklarımızı tanımaya çalışırken onların, 'başkalarına göre ben neyim'den ziyade 'bana göre ben neyim' algısı üzerinde durulmalıdır. Onu, ne kadar değerlendiren insan algısı varsa, kişi o kadar sayıda insandır gerçeği; bu kadar çok çeşitliliği baz almasının, onda kararsızlık, karamsarlık, kendine saygısızlık, güvensizlik gibi menfi duygular oluşturabileceği unutulmamalıdır. Kendi çevresinin tabî iklimi içerisinde, kendisine ve değerlerine göre mükemmellikleri, zaten süzüp alacak ve kişiliğine katacaktır. Bu sebeple de 'bana göre ben neyim' algısı gerçek ve kişiye özel bir algıdır; insan bu algı üzerinden kendini tanır ve geliştirir. Bu bakımdan çocuğun kendisine göre kendisinin kim olduğunu keşfetmeye ve anlamaya çalışmak, onu tanımaya esastan gayret etmiş olmaktır. Bu gayretle elde edilen tanıma sonuçları, onun eğitiminde/terbiyesinde, bize göre temele alınmalı ki, biz onu eğitirken elde ettiği kazanımları, kolayca bu temel üzerine bina edebilsin, zorlanmasın, sıkıntılar yaşamasın. Dolayısıyla onu eğitmekle görevli olan baba, anne ve hocaları da, aynı müşkülatı yaşamasınlar, işleri kolaylaşsın.
Okul Rehberlik Hizmetleri Servislerince; Türkçe manası 'özhayat hikayesi' veya 'özgeçmiş' olan, İngilizcesine 'otobiyografi' dediğimiz uygulama; bunun dışında 'problem tarama' ve 'başarısızlık nedenleri' adı altında yapılan ve benzeri yazılı veya işaretlemeli kişilik tanıma teknikleri uygulanmalıdır. Bunların açık uçlu sorularının cevapları da kişiye özel ve önemli olduğundan, mutlaka okunmalı ve değerlendirilmelidir. Bu uygulamaların sınıf bazında, okul ve hatta bölge, ilçe ve il çapında sonuç çeteleleri çıkarılmalı; Psikolojik Danışma ve Rehberlik (PDR) hizmetlerinin planlanması ve icraatında mutlaka kullanılmalıdır.
'Otobiyografi' uygulamasında, doğru bilgi almak için güven verici konuşma ve teknikle ilgili açıklamalar yapılmalı, özel bilgilerin gizliliğine dikkat edilmelidir. Ama unutmayalım ki yazılı teknik; sözlü ve göz göze, ya da karşılıklı konuşarak, dinleyerek alınan, 'öz hayat hikayesi' kadar etkili, güvenilir ve samimi olmayacaktır. Bu gerçek, sadece otobiyografi için değil; 'problem tarama', 'başarısızlık nedenleri' gibi anketler için de böyledir. Çocuk, genç bütün insanlar, kendilerine kıymet veren insanları sever, güvenir ve dinlerler.
Bu ve benzeri tanıma teknikleri ile ilgili notlar alınmalı, dokümanlar dosyalanmalı; bunlar ilgililere, amirlere gösterilmek, yapmış görünmek için değil; çocuklarımızı daha iyi tanımak, kişiliklerini geliştirmelerinde onlara rehberlik etmek, sıkıntı ve zorluklarını aşmada onlara destek olmak, başarılarını artırmak ve erdemli insan olmaları için kullanılmalıdır.
Her öğretmenimiz şu soruyu daha işin başındayken kendisine sormalı ve bu mesleği icra ettiği her an hiç unutmamalıdır ve 'Ben, benim gibi bir öğretmene, kendi çocuğumu teslim eder miyim ' demeli, düşünmeli ve ona göre çalışmalı, emeğini esirgememelidir.
Çalışkan insanlar, tembellere göre; daha az hasta olurlar, daha uzun ömürlü ve genç görünümlü olurlar, öz güvenleri daha fazladır, daha çok sevilir, daha mutlu ve huzurludurlar.
Bilgiye ulaşmanın çok kolay olduğu çağımızda, öncelikli hedefimizin; güzel ahlaklı, erdemli ve çalışkan insanlar yetiştirmek olması gerektiği; ecdadımızın büyüklerinden olan, Şehy Edebali'nin, (mekanı cennet olsun) 'İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın.' Sözü, hiç unutulmamalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şadiye ÖZTÜRK Arşivi