Şadiye ÖZTÜRK

Şadiye ÖZTÜRK

Çocuklarımızın Eğitimi ve Devletimizin 19. Millî Eğitim Şûrası (-2-)

Bir önceki yazımda, 4 yılda bir toplanan ve geçtiğimiz 02 Aralık 2014 tarihinde Antalya'da başlayan '19. Millî Eğitim Şûrası'nın 06 Aralık günü sona erdiğini yazmıştım.
Danışma meclisi istişare toplantısı da diyebileceğimiz bu şûrada, alınan yaklaşık 179 tavsiye kararından kendimce en üst seviyede önemli gördüklerimi sıralamış, tahlillerimi sunmuştum.
Bu gün de o sıraladıklarımdan; 'Osmanlı Türkçesi dersi, Anadolu İmam Hatipler ve Sosyal Bilimler Liselerinde zorunlu; diğer liselerde seçmeli olsun.
Geleneksel sanatlar olan hat, tezhip, minyatür, ebru sanatları ders olarak konulsun.
Anadolu Otelcilik ve Turizm Meslek Liselerinde alkollü içki ve kokteyl hazırlama dersi kaldırılsın. Alkollü içki servisi yapılan yerlerde staj, engellensin.' şeklindeki tavsiye kararları ve Cumhurbaşkanımızın verdiği mesajlar üzerinde durmak istiyorum.
Şûra'ya, Cumhurbaşkanımız, Millî Eğitim Bakanımız, önceki bakanlar, ilgili komisyon millet vekilleri, Bakanlığın birim amirleri, üniversitelerin rektör, dekan ve akademisyenleri, maarif müfettişleri, Millî Eğitim il ve ilçe idarecileri, sivil toplum kuruluşları temsilcileri, okul müdürü, öğretmen, öğrenci ve velilerden davet edilenler ve basın mensupları katıldılar. Öncekilerine nispetle bu şûraya sivil katılımın daha fazla olduğunu söyleyebilirim.
Açılış konuşmasında Cumhurbaşkanımız, üzerinde durmak istediğim hususlarla ilgili olarak;
'Eğitimi, öğrenci formatlamak olarak gören bir zihniyetin varlığından bahsetti.
Eğitim sisteminin en başta öğrenciye özgüven vermek zorunda olduğunu tekraren vurguladı.
'Okullar dünyanın neresinde olursa olsun kendi dilinden, kendi toplumundan, kendi kültür ve medeniyetinden utanan ve uzaklaşan bireyler yetiştiriyorsa orada talimde ve terbiyede ciddi arıza var demektir.'; 'Konuşurken İngilizce´nin, Fransızca´nın aksanıyla Türkçe konuşan ama kendi kelimelerinden, atasının ecdadının kelimelerinden, onları kullanmaktan, onları telaffuz etmekten mahcubiyet duyan gençlerimiz var. Başka kültürlere ait hayat tarzlarını, sanatları, giyim kuşamı yücelten, kendi toplumuna, kendi toprağına ait değerleri tahkir eden ne yazık ki gençlerimiz var.', '..bu gençleri de hiçbir şekilde suçlayamayız.' diye konuştu.
'İki yüz yıldır eğitimin formatlama (biçimlendirme) aracına dönüştüğü bir sistem ne yazık ki kendisine yabancı bireyler yetiştiriyor ve bunu da cesaret edip hiç kimse sorgulamıyor, sorgulayamıyor. İşte bizim en başta bu dönüşümü gerçekleştirmemiz gerekiyor' dedi.
Şayet dil, kültür, medeniyet ve sanatla ilgili mesajlarını doğru alacak olursak;
Osmanlı Türkçesi, sadece ayrı bir ders olarak okutulmamalı, 'Türkçe' dersinin adı 'Türkçe Eğitimi Dersi' olmalı ve zaten bir çoğunu günlük hayatımızda, kitaplarımızda, konuşmalarımızda ve yazılı anlatımlarımızda ve de dinî ve millî vecibelerimizi yerine getirirken sıkça kullandığımız Osmanlı Türkçesindeki kelimelere, daha fazla yer verilmeli. Bu dersin 'eğitimi' verilmelidir. Eğitimi verilmelidir ki, dilimizin itibarını daha da artırmış olalım, bu zengin emanete hıyanetlik etmiş olmayalım. Çünkü Osmanlı Türkçesi, Türkçenin en mühim kaynağıdır, zirvesidir.
Çocuklarımız evvela ve mutlaka, bize ait geleneksel sanatlar olan hat, tezhip, minyatür, ebru gibi sanatlarla tanışmalı, ilgi dünyasına almalı; ama hangisini icra edeceği konusunda tercih hakkı onlara verilmeli ki ruhen ve bedenen sağlıklı, mutlu; sosyal yaşantıları da aktif ve zengin olsun.
'Eğitimi, öğrenci formatlamak olarak gören bir zihniyet; yani, bir zamanlar kediler, köpekler, maymunlar ve fareler üzerinde yapılan deneyler sonucunda elde edilen verileri, çocuklarımızı psikolojik şartlandırmada kullanan zihniyet. Çocuklarımıza, bizim yediklerimizi yemeyen, içtiklerimizi içmeyen, bizim gibi giyinmeyen, kullandığımız kelimeleri kullanmayan, yani bizim gibi konuşmayan, bizim gibi düşünmeyen, ideolojimizi benimsemeyen insanlar gericidir, geri zekalıdır gibi cahilane fikirlerini aşılamaya çalışanlar. Onlar, hep kin ve kibirlerinin esiri oldular da gerçekleri göremediler. Hiç unutmamalıdırlar ki, istisnasız her bir insan, insan olduğu için çok kıymetlidir. Bu bakımdan tek bir insana zarar veren bir şey, bütün insanlara zarar vermiş gibi değerlendirilmelidir.
Çağımızın teknik araştırma ve laboratuvar faaliyetlerinin hiçbirinde, alkollü içkilerin insana zararlı olmadığına dair tek bir sonuç elde edilememiştir. Bu sebeple, Anadolu Otelcilik ve Turizm Meslek Liselerinde alkollü içki ve kokteyl hazırlama dersinin kaldırılması, alkollü içki servisi yapılan yerlerde staj yapılmasının engellenmesi isabetli olacaktır.
İşte bu dayatmacı insanlara karşı, çocuklarımıza 'öz güven' aşılamamız gerekir. Bunun için de çok küçük yaşlardan itibaren, tembellik etmeme, faydalı ve kabiliyetli olduğu işlerle meşgul olma, çok çalışma, ürettiğini insanlığın yararına sunma, marifetlere iltifat etme, teşekkür ve takdir etme, mükafatlandırma konularında, çocuklarımıza emsal model olmalıyız. Bu yönde çocuklarımızın meşguliyetlerine karşı ilgisiz kalmamalı, onlara destek olmalı; 'aferin, güzel yaptın, harika oldu, eminim bundan sonraki daha da mükemmel olacak,..' gibi sözleri söyleme konusunda cimri olmamalı; teşekkür ve takdir duygularımızı iletmede, gerekiyorsa maddi mükafat vermede adil ve cömert olmalı, bu hususlarda asla ihmalkar olmamalıyız.
Atalarımızın ve ecdadımızın konuştuğu dil ve kültür, bize bıraktıkları en kıymetli hazinelerdir. Bunlar öyle hazinelerdir ki, kullanmaz isek kaybederiz. Ama kullanmaya devam edersek, onların kelimeleriyle konuşur, onların o kibar, medeni, olgun ve cihan şümul beşeri münasebetlerini günümüze uyarlarsak, göreceğiz ki daha huzurlu ve daha zengin olacağız. Bu zengin değerleri korumamızı engellemek için bazı çevreler, kişiler; her zaman yaptıkları gibi 'hangi çağdayız', 'böyle bir bilim dili olamaz', 'onlar geride kaldı', 'onları kullanmak yasak', 'bu kelime Arapça', 'şu kelime Farsça' gibi cılız, mesnetsiz, hiç olmayacak, yersiz ve bilgisizce mahalle baskısı kurmaya çalışacaklar, çalışıyorlar. Bunlar, farklı inanç ve kültürlere sahip ve özendikleri diğer milletlerin kelimelerine de hiç ses çıkarmaz, teşvik ederler.
Hiç aldırış etmeden, Cumhurbaşkanımızın da söylediği gibi atalarımızın, ecdadımızın kelimelerini daha çok kullanmaya devam ettiğimiz sürece bu maya tutmayacaktır; çünkü bozuktu uymadı. Bu, üzerinde titiz ve ciddî olarak durmamız gereken mühim bir meseledir.
Alınan bu tavsiye kararları, yerinde kararlardır. Ancak, birçoğu için geç kalınmış olmasına rağmen, bir an evvel sıcağı sıcağına mevzuatlaştırılmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şadiye ÖZTÜRK Arşivi