Şadiye ÖZTÜRK

Şadiye ÖZTÜRK

Çocukluğumun Sivas´ı

Bu günkü yazımda, doğup büyüdüğüm, çocukluğumda 'göze' dediğimiz soğuk kaynak sularından kana kana içtiğim, kendine has yağmur sonrası toprak kokusunu doya doya içime çektiğim, herkesin kendi kapısının önünü süpürerek temizlediği toprak yollu sokaklarında aşık, cıncık ve met gibi oyunlar oynadığım, topaç çevirdiğim, benim şehrim, Sivas'ım ile ilgili çocukluk hatıralarımı sizinle paylaşayım istedim.
Annelerimiz bizim çocukluğumuzda, bu güne nisbetle daha meşakkatli bir hayat yaşarlardı. Kalorifer, gazlı ocak, çamaşır ve bulaşık makinesi ve benzeri araçlar yoktu. Ara sokaklarda maltızlar (seyyar soba) yakılır, köze durunca avluya alınır, eğer o gün çamaşır günü ise, evvela beyaz iç çamaşırlarımız maltızın üzerinde sodalı suda kaynatılır, tahta aktaracakla çamaşır leğenlerine alınır, burada tek tek sabunlanarak çitilenerek yıkanır, durulanırdı. Bu beyazdan daha beyaz çamaşırlar, kurutulur ve ütülenerek kaldırıldı.
Sivas'ın insanı mert, kışı sert olur bilirsiniz. Bu sebeple soğuk kış günlerinde bu çamaşır yıkama ve yemek pişirme gibi işler, gene annelerimiz ve varsa ablalarımız tarafından evlerimizin sofalarında, kuzine sobalarının ateşi ile ısınan odalarda, ekseriyetle evin büyük erkekleri evde olmadığı zamanlarda yapılırdı. Bu sobaların üzerinden, abdest almak ve yemek pişirmek için hazır sıcak su güğümleri eksik olmaz; fırınında da börek, çörek kızartılır ve zaman zaman da patates közlenirdi.
Annelerimiz, yemeklerimizi de, mevsimin uygunluğuna göre bu maltız veya kuzine sobalarının üzerinde yaparlardı. Yakıt olarak genelde sobalık gürgen odun, kok kömürü, kömür tezeği ve daha sonraları da linyit kömür kullanılırdı. Bu yakacakları evin büyük erkekleri kış için hazırlar, annelerimiz ve evin diğer bayanları da kullanırlardı. Evlerimiz ahşaptı, sıhhi idi; kışın ısıtıldığında sıcaklığı kolay kolay soğumaz, yazın ise serin olurdu. Kış mevsiminde annelerimiz yapılması hayli emek isteyen mantı, hıngel, paça, işkembe, mumbar dolması, pastırmalı madımak, peskütan çorbası, kelecoş, içli köfte, sulu köfte, lahana ve yaprak sarması gibi yemekleri; kışlık sucuk, kışlık kuşbaşı et kavurması, kurutulmuş sebze ile yapılan yemekleri; katmer, su böreği, kaygana ve bişi gibi kızartma hamur işlerini itina ile, sevgi ve muhabbetlerini katarak ve en önemlisi de komşu veya akrabalarla yardımlaşarak yaparlardı. Hiç üşenmez, yoruldum bıktım demez, aksine yedirmekten, doyurmaktan büyük mutluluk duyarlardı. Babalarımız da o yokluk günlerinde, evlerine asla elleri boş dönmezler, iplik örmesinden yapılmış file torbalarla ekmek, meyve ve sebze alır getirirlerdi.
Annelerimiz bu gün de olduğu gibi, ev halkını temiz ve ütülü giydirmekten; bütün odaları ve eşyalarını sürekli temiz, tertipli ve düzenli bulundurmaktan; bunların kendilerine kazandırdığı öz güven ve ev halkının kadirşinaslığından dolayı sürekli mutlu ve güler yüzlü olurlar, etraflarına neşe saçarlardı. Çünkü onlar için ev halkına hizmet etmek büyük bir şerefti. Bizler de başta babamız olmak üzere evin erkekleri olarak onlara, yani annemize, evimizdeyse ninemize, bacılarımıza kol kanat gererdik; ağır ev işlerini onlara asla yaptırmaz, yardıma ihtiyaç duyduklarında hiç söyletmeden hemen koşardık. Babamıza, Annemize, varsa dedemize, ninemize, ağabeyimize, ablamıza, yani büyüklerimize saygıda asla kusur etmezdik. Hataen saygısızlık etmiş isek utanırdık, suçluluk duygusuyla kendimizi affettirmek için elimizden geleni yapar, mutlaka gönüllerini alırdık. Babalarımız annelerimize, maalesef bu günkü gibi şiddet uygulamazdı; aksine sevgi, merhamet, hoşgörü ve muhabbetle davranır, onları kimseye ezdirmezdi.
Ülkemizin o günlerdeki fakirliğine rağmen sosyal ilişkilerimizde, yani beşeri münasebetlerimizde edep, hürmet, saygı, cömertlik, vefakarlık, fedakarlık, sadakat, kibarlık ve nezaket; yani adamlık ve mertlik ön planda idi.
Annelerimizin temizlediği evimize, okuldan veya işten döndüğümüzde, içimiz huzurla dolardı. Çünkü evimiz mis gibi temizlik kokardı. Süpürme işi ot süpürgelerle yapılırdı. El emeği göz nuru ile işlenmiş komidin, sehpa, yatak ve yastık örtüsü gibi dantelli ev aksesuarları, halı ve kilim gibi sergiler, evlerimizin iklimine samimiyet, sıcaklık ve mutluluk katardı, içimiz açılırdı.

En etraflıca yapılan ev temizlikleri, ramazan ayı ve dîni bayramlar öncesinde ve de yaz mevsimine girerken yaz temizliği, kış mevsimine girerken kış temizliği olarak yapılırdı. Hemen hemen aynı günlere denk gelen zamanlarda babalarımız ve evin diğer erkekleri de, evlerimizin boya, badana, bahçe düzenlemesi, ihtiyaç duyulan büyük ve küçük tamirat işlerini yaparlardı. Bütün bunları yaparken, ev içinde ve akraba ve komşular arası yardımlaşma samimiyetle gerçekleştirilirdi. Hatta bir komşu veya akraba iş yapıyorsa, diğerleri onlara yardım olsun diye bir sofra donatır ya götürürler, ya da davet eder yedirirlerdi.

Birbirine yardıma koşma, söylemeden yetişme, birlikte iş görme, aynı değerler uğruna birlikte mücadele etme davranışları, bizim dini inancımızın ve milli kültürümüzün en önemli dinamikleridir.

Gün bu gündür, vakit bu vakit; aynı davaya ve aynı değerlere hizmet etmek, vatanımızı korumak, devletimizi yüceltmek isteyenlerin hem siyaseten ve hem de fiili olarak yardımlaşma ve birleşme günüdür. Kin, kibir ve kıskançlık, hasetlik belasından arınıp, ecdadımızın mirasına, bu güne ve yarınlarımıza sahip çıkma günüdür. Yaratan Allah'ın emri de bu yöndedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şadiye ÖZTÜRK Arşivi