Şadiye ÖZTÜRK

Şadiye ÖZTÜRK

İBNÜ-L ARABİ´YE GÖRE YARATMA

İbnü-l Arabi'ye göre Allah'ın Meryem oğlu İsa olduğunu iddia edenler, hangi anlamda ve hangi açıdan dolayı kafir olmuşlardır 'Allah Mesih'tir veya Meryem oğlu İsa'dır dedikleri için değil, her iki sözlerinden dolayı küfre girmişlerdir. Bir başka ifadeyle 'Allah sadece Meryem oğlu İsa'dır' dedikleri ve ilahlığı sadece Hz. İsa'ya hasrettikleri için kafir olmuşlardır. Çünkü İbnü-l Arabi'ye göre görünen ve görünmeyen var olan her şey Allah'ın suretidir.

İ. Arabi devam ediyor:

Tekvin kelimesi (Kün/Ol) harfi olarak ele alırsak, onun Hakka nispet edilmesi asla mümkün değildir. Çünkü Hakk kelimelerle konuşmaktan münezzehtir. (Kur'an'ı kerimin ayetlerini kim söyledi diye sormak lazım.) O halde tekvin kelimesinin Hakk'ın suretine indiği, Hz. İsa ve Ebu Yezit Bistami de olduğu gibi kendisine yaratama kudreti verilen kimselere nispet edilmesi gerekir. Nitekim Hakk, başka sayısız kimsenin suretinde nüzul ettiği gibi, bu iki insanın da suretinde nüzul etmiş, bunlar yaratma kudretine sahip olmuş, yarattıkları şeye 'Ol' demişler, onlar da meydana gelmiştir.

İ. Arabi'den şiirler:

Bilmelisin ki sen, 'İnsan' dediğin vakit biz onun 'Ayn'ıyız!

Ta ki Halkı için zahir olarak gözüktü, Yiyen ve içen suretinde!

Böylece Hakk ve halk ol, Rahman olan Allah ile olursun!

Biz kendisiyle zuhur edeceği şeyi Hakk'a verdik, oda bize verdi!

Bunun için Hakk beni icat etmiştir, bende onu bilirim, onu icat ederim!

İbnü-l Arabi'ye göre yaratma, varlığı olmayan bir şeyi yoktan yaratmak değildir. Böyle bir şey akılca ve pratikte imkansızdır. Yaratma, Hakk'ın geçmiş zamanda bir defada yapıp bitirdiği bir iş değildir. Yaratma sürekli ve ezeli bir harekettir, varlık her anda yeni bir kisve de bu hareketten zuhur eder. Özünde ve zatında kendisinde hiçbir şey artmadan ve eksilmeden sayısız suretler varlıkta art-arda gelir. O halde yoktan yaratma anlamında halk veya bir örneğe bağlı olmadan yaratan anlamında ki mucidin İbnü-l Arabi'nin sisteminde yeri yoktur. İbnü-l Arabi'nin sisteminde ahiret aleminin de yeri yoktur. Ona göre Hakk'ın sürekli tecellisi olan alam, ebedi olduğu gibi aynı zamanda ezelidir. Âlem de nihayette, sonda olmaz.

Arabi'ye göre veli, bilgilerini direk Allah'tan alır ve Allah onların diliyle konuşur. Veliye gelen fetih (Açılma) özellikle Kur'anın nazil olduğu mertebeden olur. Çünkü Allah'ın kelamı, sürekli olarak Allah'ın velilerinin kalplerine tilavet olarak inmeye devam eder. Böylece veli, peygamberin kendisine vahyolunan şeye bakması gibi kendisine tilavet edilen şeye bakar ve Peygamber kendisine inen şeyi anladığı gibi veli de bu tilavette kendisine anlatılmak istenen şeyi anlar ve gerektiği gibi hüküm verir.

Kuşkusuz alem hayalden ibarettir. O halde hakikatte var olan Hak'tır. Bunu anlayan kimse ise tarikatın sırlarına haizdir.

Müçtehit, Peygamberin Halifesidir, ya da ilmini Peygamberin ilmini aldığı kaynaktan İmamdır. Bu anlamca Halife, Peygamberin varisi hatta Risalet'in de kendisine ortaktır. Bunlar zamanın velileridir. Bu veliler, Peygamberin sahip oldukları mertebeye sahiptirler. Çünkü bunlar da bu ilimlerini doğrudan Allah'tan alıp bunu insanlara aktarırlar. Bu anlatılanların anlamı Hz Muhammedin ölümüyle Risalet kesilse de Umumi nübüvvet sona ermemiş demektir.

Hilafetin iki türü vardır: Birisi manevi veya batıni hilafet, diğeri hükmi veya zahiri hilafet. Bunların arasında ki fark şudur: Batıni halife, ilmini Allah'tan doğrudan alırken, zahiri halife sadece Peygambere tabidir ve ilmini ondan alır. Birincisi, Allah'ın gerçek anlamda halifesidir; ikincisi ise Peygamberin halifesi olması yönüyle Allah'ın halifesidir. Hz. Peygamber zikredilen hadis te batıni halifelerin sayısından bahsetmemiştir. Bazen bir zamanda bu velilerden pek çok kişi bulunur. Gerçi Kaşani ve Kayseri gibi bazı şarihler, bir zamanda birden fazla batıni halifenin bulunmasını imkansız görmüşlerdir ve tek Halife'yi de 'Kutup' diye isimlendirmişlerdir. Allah hakkında 'Altlık' yani aşağıda olmak mümkün mü Bu soruya İbn Arabi, ravisi belli olmayan şu hadisle cevap veriyor: Eğer yukarıdan bir ip sarkıtsaydınız, Allah'ın üzerine düşerdi.' Bu hadis altlık kavramını Allah'a nispet etmek için kafi bir delilmiş. İbn Arabi, düşüncesine Kur'an'dan dayanaklar bulmak amacıyla bir takım ayetleri ele alır ve bunları, asli anlamlarından çıkaracak şekilde tevil eder. Bu ayetlerden biri şudur: 'Eğer onlar, Tevrat'ı ve İncili ikame etselerdi, üstlerinden ve ayaklarının altlarından rızıklanırlardı.' (Maide 66)

İbn Arabi şöyle demektedir: 'Allah Teala'nın her şey O'na döner, O'na ibadet et ve tevekkül et.' (Hud 123) Bu ayeti İbn Arabi iki şekilde yorumluyor: Ayeti Sofi yorumu: Her şey Allah'a döner çünkü her şey Allah'tandır ve O'nadır. Diğer yorum ise Allah'ı bütün varlıklardan farklı kabul edip, O'na ibadet edilen bir 'İlah' Mabud olması açısından bakan kelamcıların yorumudur. Çünkü ibadet, kul ve Mabud ikiliğini gerektirir. Bu ikiliği ise sadece vücudi birlik (Vahdeti Vücut) gerçeğinden gözleri perdeli olan kimseler kabul edebilir.

İbn Arabi'nin sapık fikirlerini ifşa etmeye devam edeceğiz inşallah. B. Ç

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şadiye ÖZTÜRK Arşivi