Şadiye ÖZTÜRK

Şadiye ÖZTÜRK

Külliye, Devletimiz ve Biz

Bazılarımız işlerine gelince batı toplumlarını, işlerine gelmeyince de doğu toplumlarını, güney ve kuzey toplumlarını örnek göstererek; siyasî, sosyal, kültürel, fikrî ve hatta ticari düşünce ve algılarını, hayat tarzlarını; 'Bu elbise bize uyar mı, uymaz mı ' diye düşünmeden, sağlıklı muhakeme ve mukayeseler yapmadan, araştırmadan, anlamadan, dinlemeden; kabul ettirmeyi ve hatta dayatmayı deneyebiliyorlar. Bunu yaparken de, güya daha tesirli olsun diye, genel kabul görmüş icraatları yermekten, aşağılamaktan, bu yönde inisiyatif sahibi olan insanlara hakaret etmekten de geri durmayabiliyorlar.
Benzeri karaktere sahip bu kişiler bazen de, icraat yetkisi ellerine geçtiğinde; anlatmayı, ikna etmeyi ve kabul ettirmeyi, çoğu zaman denemeye bile gerek duymadan; kendi ideolojlerini, kural ve kanun haline dönüştürmeye kalkışabiliyorlar. Eğer başarılı olmuşlarsa, 'Değişmeyen tek şey değişimdir.', 'Bizler yenilikçiyiz, ilericiyiz.', 'Bize karşı çıkanlar gericidir, değişime ve yenilikçiliğe karşıdır.' gibi, sloganvari söz ve tavırlarıyla, kendileri gibi düşünmeyen, kendileri gibi bir hayat tarzına sahip olmayanları tahakküm altına almaya ve zaaflarını kullanmaya, mahalle baskısı kurmaya çalışırlar.
Bu anormal özgüvene sahip insanlar, icraat yetkisinin, kendileri gibi düşünmeyen insanların eline geçmesine asla tahammül edemezler. Bahsettiğim yollardan katettikleri mesafenin, zaman içerisinde kısmen de olsa zayî olabileceğinden; savunduklarının ve icraatlarının yanlışlığının ve yaptıkları tahribatın deşifre edilebileceğinden, aslî ve asil kültürel yapının, aslına rücû edebileceğinden ürkerler.
Tercih etmedikleri insanların, kendi ideolojileri doğrultusunda düşünmeyen ve yaşamayanların, bu manada kendi grubunun mensubu olmayanların; hemen hemen bütün fikir, proje ve icraatlarına, faydalı olup olmayacağına aldırmadan, peşin hükümle yaklaşır, karşı çıkarlar. Çoğu zaman da kasıtlı olarak peşin hükümlü davranır; kendilerinin icraatları döneminde savundukları, değişim, gelişim, ilerleme yönündeki bütün icraatların aleyhinde konuşmaya, propaganda yapmaya, dedi kodu ve fitne çıkarmaya başlar ve devam ederler.
Özellikle de gelişmiş, çağdaş ve modern ülkeler başta olmak üzere, dünyanın birçok ülkesinde, devletin en üst seviyede idarecilerine tahsis edilmiş, o ülkelerin kendi konuşma dillerinde, esasen külliye ve saray diye adlandırılan ve mimari vasıfları da o manada tekemmül ettirilmiş yapılar vardır. Bunlar genelde heybetlidir, göz kamaştırıcıdır, aynı zamanda düşünme, istişare etme ve karar vermede, özgüven kudretini artırmada, istihbaratın korunmasında ve kendini emniyette hissetmede, ilham kaynağı olarak da kullanılmaktadır.
İlk insandan bu güne kadar ve ilelebet, bu dünya insanlar için bir imtihan misafirhanesidir. Külliye, saray, mescit, mesken ve benzeri binalar, nice insan ömürlerine şahitlik ederler. Bunları, ömrü biten hiç kimse cebine koyup beraberinde götüremez. Mevzubahis olan bina, bir devletin en üst makamlarından birine tahsis edilmek üzere yapılıyorsa, bunun muhteşemliği ve heybeti, o devletin milletinin, halkının, ahalisinin nesiller boyunca iftihar vesilesi olur; hasımlarını üzer, dostlarını ve insanlarını mutlu eder. Devletin yücelmesini sağlayan araçlardan biri olur. Buna hangi mantıkla ve bahanelerle kimler karşı çıkar Hangi kültürün mensuplarıdırlar bunlar Eğer 'külliye' kelimesi yerine, özellikle batılı ecnebi milletlerin dilinden bir kelime kullanılsaydı, ben tahmin edebiliyorum ki, bu malûm zevat bu kadar üzülmeyecekti, aksine içten içten mutlu olacaktı ve hatta o kelimeyi sık sık kullanan biri olma edasıyla belki de caka satacaklardı.
Külliye: Bütüne ait, bütünle ilgili; çeşitli yapılardan meydana gelen mimari manzume, demektir. Hangi kültürün mensupları, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin malı olan bu binaya/binalara, düşünmeden ve araştırmadan, hangi niyetlerle, ısrarla 'saray' demeye devam eder
Külliye kelimesini ecdadımız/biz, asırlardır kullanmaktayız ve kullanmalıyız. Osmanlı Beyliği'nde ilk külliye örneği, İznik Orhan Gazi Külliyesi'dir. Bursa'da Orhan Bey Külliyesi (1340) yaklaşık 675 yıl önce yapılmıştır. İstanbul'un alınmasından sonra Fatih Sultan Mehmet, Fatih Sultan Mehmet Külliyesi'ni yaptırmıştır. Ecdadımızın yaptırdığı daha nice külliyeler vardır ve hala bu ve benzeri mimarî eserler ayaktadır ve bu isimle anılmaktadır. Bunlar öyle sıradan yapılar değildirler ve medrese, mektep, camii, imaret, hamam, kütüphane, aşevi, darüşşifa gibi birçok binadan/bölümden müteşekkildirler.
Bu 'külliye' kelimesi öyle yeni uydurulmuş; 3, 5 veya 30, 40 yıl önce uydurulmuş bir kelime değildir.
Başta dinimiz ve dilimiz olmak üzere, ecdadımızdan bize intikal eden değerler mirasına sahip çıkmadan; bizi biz yapan kültürümüzü koruyabilir ve yaşatıp geliştirebilir miyiz Millî ve Manevî varlığımızı dimdik ayakta tutmak istiyorsak, bu doğrultuda gayret ve emek sarfeden, irade ve inisiyatif kullanan, çalışan değerli devlet adamlarımızı ve maiyetindekileri ve bu şuura sahip insanlarımızı daima desteklemeliyiz. Çocuklarımızı ve gençlerimizi de bu yönde eğitmeliyiz, terbiye etmeliyiz. Etmeliyiz ki, onlar da bu bayrak koşusunda kendilerine ait etapları daha da başarılı ve faydalı bir şekilde tamamlayabilsin, kendilerinden sonraki nesillere de aynı şekilde devredebilsinler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şadiye ÖZTÜRK Arşivi