
Şadiye ÖZTÜRK
Mi´rac hadisesini, önce ayrıntılı ve doğru anlamalıyız.
Allah'a (C.C.) sevginin, aşkın, sadakatin; mesuliyet duygusunun en yüksek seviyede yaşandığı bir gönül, tefekkür ve şuur ikliminin sahibi. 'Ey Habibim, sen olmasaydın kainatı yaratmazdım.' İlahi sözünün muhatabı, Peygamberimiz Hazret-i Muhammed (Aleyhisselatü Vesselam).
Hiçbir ayrım yapmadan çevresindeki ve yer yüzündeki bütün insanların derdiyle dertlenen, sıkıntılarına çareler arayan; sadece insanların değil bütün mahlukatın sağlıklı ve huzurlu yaşayabilmesi için gösterilmiş ve gösterilebilecek gayretlerin en büyüğünü gösteren, bu çileli ve çok meşakkatli tebliğ görevini başarıyla tamamlayan Peygamber..
Peygamberlik görevinin ortalarında bir zaman içerisinde, yani 52 yaşında iken, Recep Ayının 27.gecesi, kainatı/alemleri yaratan Allah'ın (C.C.) emri ile, Cebrail Aleyhisselam gelip, Peygamberimiz Hazret-i Muhammed'i (Aleyhisselatü Vesselam) ruh ve ceset bütünlüğü ile, Mekke-i Mükerreme'de Mescid'i Haram'dan, Kudüs'te Mescid-i Aksa'ya ve oradan Göklere götürdü. (Ayet-i Kerime ile sabittir.)
Bu yükseliş yolculuğunda; Cenneti, Cehenemi ve daha nice sayısız şeyleri görmek; Kürsî, Arşı ve Ruh Âlemlerini geçmek ve bilinmeyen, anlaşılamayan, anlatılamayan şekilde mekansız, zamansız, cihetsiz ve sıfatsız olarak Allah'ı (C.C.) görmek; hiçbir mahlûkun bilemeyeceği, anlayamayacağı nimetlere kavuşup bir anda Kudüs'e ve oradan da Mekk-i Mükerreme'ye gelmek; bütün bunlar sadece Peygamberimiz Hazret-i Muhammed'e (Aleyhisselatü Vesselam) bahşedildi.
Şöyle bir düşünelim, tefekkür edelim; bir beşer için, bir insan için;
Cenneti görmek; dünyanın bütün güzelliklerinden ve lezzetlerinden aklımızın almayacağı kadar daha üstününü görmek; Cehennemi görmek; düşünemeyeceğimiz şiddette ateş, irin ve feryatları müşahede etmek; sayısız şeyler görmek;
Kürsî, Arş'ı ve Ruh Âlemlerini geçmek, yani gökleri ve onları içine alan göğün en yüksek katını; bütün ruhların bulunduğu Ruh Âlemlerini geçmek;
Ve bilinmeyen, anlaşılamayan, anlatılamayan şekilde mekansız, zamansız, cihetsiz ve sıfatsız olarak; kudretinin ve azametinin zerresinin bile tesiriyle dağların yerle bir olduğu Allah'ı (C.C.) görmek; hiçbir mahlûkun bilemeyeceği, anlayamayacağı nimetlere (yani bizce, insanı ruhen ve bedenen mutlu edecek meşru her şey olarak bilinenlerin dışında, sınırsız lütuflar, ihsanlar ve daha nicelerine) kavuşmak ve bir anda Kudüs'e ve oradan da Mekke-i Mükerreme'ye gelmek; bütün bunların bir gecede ve kısa bir vetire içerisinde cereyan etmesi;
Bütün bu hadiselere, Peygamberimiz Hazret-i Muhammed'e (Aleyhisselatü Vesselam) ve dolayısıyla Allah'ın dinine inanmayanların, onu yalanlamak kastıyla sordukları bütün sorulara, Kendileri, hiçbir soru cevapsız kalmayacak şekilde, coğrafyaları, mekanları, cisimleri tek tek ve en ince ayrıntısına kadar tarif ederek cevap verdiler. İnananlar Müslüman oldu, mahcup oldular. İnanmayanlar, sevgiden, aşktan, hoşgörüden bihaber olanlar, kendi mecralarına tekrar dağılıp, inkara, dedikodu, fitne, bozgunculuk, kibir, kin ve fesatlıklarına devam ettiler ve maalesef bu gün de devam etmekteler.
Mi'rac hadisesi, hem Allah'ın (C.C.) kudret ve azametini, hem de Peygamberimiz Hazret-i Muhammed'in (Aleyhisselatü Vesselam) Rabbimizin katındaki kıymetini ve yerini ve de ne kadar büyük bir kudrete ve desteğe sahip olduğunu göstermesi bakımından biz Müslümanlara ve bütün inananlara bildirilmiş çok sağlam, yaman bir hadisedir.
Peki biz Müslümanlar, inanan insanlar, kimilerinin bilgi çağı dedikleri bu bilgi çağında; bütün bu bildiklerimize, iman ettiklerimize rağmen; bu Yüce Peygamberin ümmeti olarak birbirimize, eşimize, çocuklarımıza ve bütün insanlara kıymet vermek, kibar ve nezaketli davranmak, hoşgörülü ve adil olmak, sevmek, sevilmek, saygı duymak; muhtaç ve zor durumda olanlarımızın yardımına koşmak ve emeğimizi esirgememek, birbirimize sahip çıkmak ve destek olmak; mutlu günlerimizde de birlikte olmak ve paylaşmak, maharetli ve kabiliyetli olanlarımızı tebrik etmek ve onları gıyaplarında methetmek, birliğimizi ve beraberliğimizi her zaman korumak ve geliştirmek gibi, insanî vazifelerimizi mutmain olacak şekilde yerine getiriyor muyuz Ve bu davranış alışkanlıklarını çocuklarımıza da kazandırmak için, yetecek kadar çabayı gösteriyor muyuz
Gelin bu mübarek Mi'rac gecesinde; tövbe istiğfar ve ibadet edelim, kendimizi muhakeme edip eksiklerimiz, hatalarımız ve yanlışlarımız varsa düzeltelim, bundan sonrası için kendimize çeki düzen verelim, daha kararlı ve azimli bir hedef tayin edelim. Bu şanı yüce Peygambere hakiki manada ümmet olmaya daha fazla layık olalım.
İslam Âlimlerince, bu mübarek Mi'rac gecesinde, 'on iki rekat nafile namaz kılmak, her rekatında Fatiha ile başka bir sûre okuyarak iki rekatta bir selam vermek, sonra yüz defa 'sübhanallahi velhamdülillahi ve la ilahe illallahu vallahu ekber demek; bundan sonra, yüz defa istiğfar ederek yüz defa da salat ve selam okumak, gündüzün de oruçlu bulunmak iyi görülmüştür. Bu durumda, günahla ilgili olmaksızın yapılacak her duanın kabulü, Allah dan umulur.' denilmiştir (Büyük İlmihal).
Mi'rac kandiliniz mübarek olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.