Onu anarken, anlatırken, anlaşılmasını sağlamak isterken söze yanlış yerden başlamak istemiyorum. Bunu yapmak onun bizden davacı ve şikayetçi olması demektir. Çünkü söz sultanım Mevlana;
Ben sağ olduğum müddetçe Kur´an´ın kölesiyim/ Ben, Muhammed Muhtarın yolunun tozuyum
Benim sözümden bundan başkasını kim naklederse/Ben ondan da bizarım, o sözlerden de bizarım.
Dememiş miydi
746. vuslat törenlerinin sona erdiği şu günlerde, İslam mütefekkiri Mevlana´nın günümüzdeki algısı nereye girmektedir Ciddi manada sorgulanması gereken bir sömürüye dönüşmüş durumdadır diyebilir miyiz El cevap diyebiliriz. Aynı ifadeyi Mesnevi için de kullanabiliriz. Mevlana´yı, sevmek, yad etmek, anlatmak uğruna birçok hatalar yapılıyor, kusurlar işleniyor.
Özellikle son yıllarda Hazreti Mevlana, Türk edebiyat dünyasını birden sarıp birçok romancıya ilham kaynağı oluverdi. Özellikle Mevlana ve Şems ilişkisinin gizemi, popüler edebiyata malzeme oldu. Yazarların birçoğu kitaplarında ya bu ilişkiyi işlediler ya da Mesnevi´den birkaç parçayı hikâyelerine, romanlarına almayı marifet saydılar. Mesnevi´yi ve diğer kitaplarını bir kez dahi okumamış olmalarına rağmen kitaplarında ona yer verenlerin, Mevlana´nın ne demek istediğini anlayamamış ve kendine göre göre uyarlayarak onu eserlerine malzeme etmeye çalışanların sayısı maalesef çok fazla
Dahası da var.
Açın bakın internete, dolayısıyla sosyal medyaya ne çok saçmalıklar göreceksiniz. Ona , Şems´e ve Mesnevi´ye ait olmayan birçok ifadeyi görebilirsiniz.
Onu sadece bir semadan, hoşgörüden ibaret saymak, sadece şiir söyleyen bir şairmiş gibi göstermek, Mesnevi´sindeki aslan, kedi , köpek hikayelerini anlatarak onu bir masalcı gibi sunmak, modern dünyayı Mevlana´ya değil, Mevlana´yı modern dünyaya uydurmaya çalışmak, onun felsefesiyle uyuşmayan bir şekilde kullanmaya çalışmak, ticari meta kaygısı taşımak; onu hem gelecek nesillere eksik ve hatalı tanıtmak hem de istismar etmek demektir.
Tasavvuf ilmini bilmeyen ve bu kültürün açısından bakamayan ham ruhlu insanlar, Mevlana ve Şems yakınlığına gerek Mevlana´ nın devrinde gerekse sonradan olsun bir anlam verememişler, çeşitli dedikodularla saf zihinleri bulandırmışlardır. Bu iki bilinmeyenli bir denklem gibi zor görünen mesele aslında hiç de öyle çapraşık değildir. Birçokları çenesini ve kalemini boşuna yormuşlardır.
Bizler şunu çok iyi biliriz ki, onlar bir bütünün parçalarıydı. Mutlak kemalin varlığını, tecellilerini birbirlerinde görmüşlerdi. Daha sonraları hangisinin can, hangisinin canan olduğu bilinmez ama cemal, cemale karşı olma durumuydu onlarınki.
Mevlana´ nın aşkı bugünün suflî aşk anlayışından çok uzak, ilahi bir aşktı. İçindeki ilahi aşk gözündeki perdeleri kaldırmış, ona gerçeği görme, gerçeği yaşama imkanını bahşetmiştir. Ve o aşkın yokluk kılıcını çekerek aşktan gayrı ne varsa hepsini biçmiştir.
Devam edecek