
Şadiye ÖZTÜRK
CELALEDDİN RUMİ´Yİ ANLAMAK
Konuyu iyi anlayabilmemiz için Peygamber Efendimizin Bid'at 'la ilgili birkaç sahih hadisini hatırlayalım.
1-) 'Sözlerin en doğrusu Allah'ın kitabıdır, yolların en hayırlısı Muhammed'in yoludur. İşlerin en şerlisi muhdes (Dinde olmayan şeyin din adına çıkarılmasıdır.) olanlardır. Dine sonradan sokulan her şey bid'attır, her bid'at dalalettir ve her dalalet ateştedir.' (Müslim 867, Nesei 3/188)
2-) '…Yolun en faziletlisi Muhammed'in yoludur. En kötü iş ise sonradan icat edilenlerdir. Her bid'at dalalettir. (Buhari İltisam 16)
3-) 'Kim iyi bir Sünnet ihdas ederse, (Güzel bir çığır açarsa) Onun sevabı ve onunla amel edenlerin bir misli sevabı kendilerinden bir şey eksilmeksizin Ona verilir. Yine kim kötü bir çığır açarsa, Onu günahı ve Onunla amel edenlerin günahının misli, Onlarınkinden bir azalma olmaksızın kendisine yüklenir. (Müslim, İbn Mac'e, Tirmizi, Ahmet İbn Hambel)
Yukarıdaki Hadislerin ışığında değerlendirirsek Sema, yani müzik eşliğinde kendi ekseninde dönerek raks etmek bir ibadet değildir. Olsa-olsa bir bid'attir. İslam dininde ibadet olarak emredilen ameller dört başlıkta toplanır. Bunlarda Namaz, Oruç, Hac ve Zekattır. Diğer ibadetler bu dört asıl ibadetin içindedir. Semanın ise bu ibadetler ile alakası yoktur. Her ne kadar Hac 'da ki Beytullah'ın etrafında yapılan Tavafa benzetseler de, çoğu İslam alimince pek kabul görmemiştir. Çünkü Hac'da Allah-ın emri ve Peygamberin Sünneti ile Kabe'nin etrafında tavaf edilir. Sema da ise, hiçbir kutsiyeti olmayan mekanlarda Semazenler kendi eksenleri etrafında dönerek Raks (Dans) etmektedirler. Kimileri de çıkar Celaleddin Rumi'yi müdafaa babında, Onun zamanında Sema yokmuş, sonrakiler icat etmiş diye savunma yaparlar.
Bizim derdimiz kişilerle ilgili değil. Bizim yapmaya çalıştığımız bir Müslüman olarak İslam'ın saffetine, asliyetine sahip çıkmak ve İslam-a sokulan bidatlere kimden gelirse gelsin cesurca karşı çıkmaktır. Açılan bu bidat çığırından günümüze kadar O kadar ilaveler olmuş ki Şer'i açıdan izahı mümkün olmayan ihtilafların çıkmasına sebep olmuşlardır. Semazenlerin Sema-ya başlarken Dede Efendilerinin önünde secdeye kapanmalarını, yine ayakta iki adım atıp birbirilerini ruku'ya eğilerek selamlamalarını, Flüt, Kaval benzeri bir çalgı aleti olan Ney'e kutsiyet atfetmelerini ve Bateri gurubundan bir davul çeşidi olan Kudüm-ü, 'Kudüm-ü Şerif' yaparak şereflendirmelerini dini açıdan nasıl izah veya tevil edebiliriz
Günümüzde Mevlevilikle ilgili yurt dışında birçok kuruluştan bahsediliyor ama bu dernekleri kuranların çoğunun İslamiyet ile ilgilerinin olmadığı yine aynı kaynaklarca bildiriliyor. Bunlar Mesnevi okur, Sema yaparlarmış ama İslami itikat ve ibadetle pek ilgilenmezlermiş. Celaleddin Rumi'nin hoşgörüsüne aşıklarmış! Peki, Celaleddin Rumi çok mu hoşgörülüdür Evet, C. Rumi, inanmayanlara, Hıristiyanlara karşı gerçekten hoşgörülüdür. Zaten dışarıya olan bu hoşgörüsünü 'Kim olursan ol yine gel' diye tekrarlanan meşhur sözünde ifade etmektedir. Bu sözü duyan her kişi, C. Rumi, bu çağırısını İslam için, insanları Dini bir potada gerçek bir Mümin yapmak için söylediğini zanneder. Halbuki C. Rumi'yi anlatan eserler okundukça anlaşılıyor ki, O'nun hoşgörüsü gayri Müslimlere ve Hıristiyanlaradır. Fakat O büyük hoşgörüsünü Müslümanlara, yakınındaki müritlerine pek göstermez. Mevlevilerin menkıbelerini yazan Eflaki Dede, 'Ariflerin Menkıbeleri' isimli eserinde bu hususu şöyle anlatıyor: C. Rumi'nin yakınında bulunan Müslümanlar sorarlar: 'Efendim Filan şahıs size inandı ve bağlandı ama halen Hıristiyanlık üzere Zünnar bağlıyor, bir türlü Müslüman olmuyor. Bir başkası da Müslüman oldu, Müridin de oldu ama size secde ediyor, bunlar için ne dersin ' Bu soruları soranlara, C. Rumi'nin verdiği cevaba dikkat edin. 'Bire bacısı kahpe olanlar, siz ne anlarsınız onların yaptıklarından. İbadet edilen Tanrı tektir. Hangi dinde olursa olsun, ne şekilde ibadet ederse etsin, tek olan Tanrıya tapmaktadır. Zaten mevcudatta Tanrıdan gayri bir şey yoktur, kim kime secde ederse etsin, dolayısıyla Tanrıya secde etmektedir' diye cevap vermektedir.
Bir başka müridi ise, 'Efendim Bir Beldede bir Şeyh gördüm, bu kişi bazen şarap içiyor, çok zamanlarda namazını terk ediyor' buna nedersin diye soruyor. C. Rumi, aynı üslup ile cevaplandırıyor: 'Bire kahpenin kardeşi, (Bu sözü ben yakıştırmadım, C. Rumi, kızdığı zaman böyle hitap edermiş. Bu husus hayatını anlatan kitaplarda mevcuttur.) Denize bir damla içki düşse deniz pis mi olur O, Derviş bir denizdir, Onun içtiği onu sarhoş etmez. Bu sebepten sana haram olan, Ona helaldir.' (Ariflerin menkıbeleri, Ahmet Eflaki, cilt 2, sayfa 72)
Celaleddin Rumi'yi tanımak için başta Mesnevi olmak üzere yazdığı eserleri biraz tenkitçi gözle okumak gerekir. Bu bölümü C. Rumi'nin divanından alınan bir şiiri ile bitirmek istiyorum.
Canım ey nur kaçma benden.
Kaçma benden ey parlayan görünüm.
Kaçma benden, kaçma benden.
Şu sarığa bak, Onu nasıl başıma koydum.
Hatta bileğime taktığım Zerdüşt ün zünnarına bak!
Zünnar-ı taşırım, yemliği taşırım.
Belki Nur-u taşırım kaçma benden.
Müslüman'ım ben ama Hıristiyan'ım, Brahmanist'im, Zerdüşti'yim.
Ey Yüce Hak sana tevekkül ettim, kaçma benden.
Bir tek Tapınağım, Mescit, Kilise veya Put hanem yok benim.
Sonsuz nimetim Yüce yüzündendir, kaçma benden.
Ne lazım gelir ki, Müslümanlar ben kendimi bilmiyorum.
Ne Hıristiyan, ne Yahudi, ne Ermeni, ne de Rum ve Müslüman.
(Teorik ve pratik açıdan Tasavvuf ve İslam Dr. Mustafa Galveş, Ettesavvufu fil mizan 100-101)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.