Şadiye ÖZTÜRK

Şadiye ÖZTÜRK

Çocuklarımızın yarıyıl tâtili ve dikkat edilmesi gereken hususlar.

Çocuklarımız yaklaşık dört aydır, okul bahçelerini ve sınıfları doldurdu; öğretim yılı maratonunun yarısını; genel olarak coşku, heyecan ve mutluluklarla; dersler ve imtihanlar/sınavlar bazında da birbirini takip eden çalışma ve gayretleriyle tamamladılar.

Bu hafta sonunda da, hemen hemen tamamı karnelerini alacaklar. Artık bu günden sonra onların dikkatlerini ders konularına yoğunlaştırmak oldukça zor. Çünkü büyük bir merak ve heyecanla karnelerini ellerine almayı, notlarını/puanlarını görmeyi bekliyorlar.

Birinci kanaat dönemi sonu okul karnesi önemli bir ihtiyaçtır. Her öğrenci çalıştığı, emek verdiği dönemin nasıl değerlendirildiğini öğrenme ihtiyacını şiddetli bir şekilde hisseder. Aynı şekilde bu ihtiyacı ebeveynlerde hisseder. Bu aynı zamanda o dönem ile ilgili olarak tahsil hayatına konmuş bir teşhis mesabesindedir.

Tabii ki karnelerin; ölçme değerlendirmelerin ciddiliğine ve inandırıcılığına zarar vermeyecek biçimde, sadece ya çokiyi, ya da çok yetersiz iki uç derecenin görüldüğü bir belge değil; gerçeğe uygun olarak üzerinde heterojen derecelerin de görülebileceği belgeler olduğu unutulmamalıdır.

Bu doğrultuda, karnesini iyi olarak değerlendirsin veya değerlendirmesin, her öğrencinin, bu teşhis üzerinden, bundan sonra ne yapması, çalışmalarını nasıl planlaması ve uygulaması gerektiği hususunda önce ebeveynlerinden, öğretmenlerinden ve rehberlik öğretmenlerinden de yardım alarak, kendisine bir yol haritası çizmesi, onun tahsil hayatı için çok önemli bir rol oynayacaktır.

Yani karne, klasik tabiriyle, ortalaması iyi/çokiyi dereceye sahipse, talebenin ödüllendirileceği; zayıf/kırık notları çoksa öğrencinin cezalandırılacağı bir belge olarak algılanmamalıdır.

İşte bu sebeplerle, çocuğumuzun getirdiği karne hangi özelliğe sahip olursa olsun, onun kalbini kıracak, onu üzecek seviyede bir tavır ve davranışa tevessül edilmemelidir. Edilmemelidir ki, daha dinlenme tatilinin başlangıcından itibaren kırılan kalbi, bir tatil boyunca onun zihnini menfî olarak meşgul etmesin, onunla iletişime ve aile içi samimi ve candan ilişkilerimize zarar vermesin.

Çünkü tatiller, çocuklarımızla daha yakından ilgilenmek, onlarla göz göze bakarak sohbetler etmek, açmaya ve konuşmaya zaman bulamadıkları dertlerini ve ihtiyaçlarını daha yakından dinleyebilmek ve ilgilenebilmek için önemli fırsatlardır.

Çünkü tatiller onların üzülmeleri gereken değil, onların dinlenmeleri ve mutlu olmaları gereken zaman dilimleridir.

Dinlenmek izafidir; dinlenme mevzusunda her insanın algısı aynı değildir ve her insan aynı şekilde dinlenmez.

Kimi insan daha çok yatarak uyuyarak dinlenir, kimi sevdiği bir işle veya sanatla meşgul olarak, kimi zikir ve ibadet ederek, dini sohbetler dinleyerek, kitap okuyarak dinlenir. Kimi insan, seyahat ederek dinlenmeyi tercih eder; kimi insanlar akrabalarını, sevdiklerini, yaşlıları ve hastaları ziyaret ederek, onlarla birlikte olarak dinlenirler; hatta, 'ben çalışarak dinleniyorum' diyen insanların sayısı hiç de az değildir. Bu tercihleri daha da çoğaltmak mümkündür ve genellikle insanlar bunların birden fazlasını birlikte yaparak dinlenirler. Önemli olan faydasız geçirilen, boşa harcanan zamanlar yaşamamaktır; çünkü bunun pişmanlığı ruhen ve dolayısıyla bedenen insanı, özellikle uzun vadede çok yorar ve üzer. Şu bir hakikattir ki, mutlu olarak dinlenmekle, mutsuz olarak dinlenmek aynı faydayı vermez. Bu konuda esas dikkat edilmesi gereken de budur.

Büyüklere düşen vazife; çocukları ve gençleri, ilgi alanlarına uygun, mutlu olabilecekleri meşguliyetlere ve birlikteliklere sevk etmektir. Bunu yaparken de onlara, bu tatili nasıl geçirmek istediklerini sormak ve bu isteklerinden, güzel ahlaka ve edebe aykırı olmayanları yaşamalarını, mümkün olduğu ve imkanlar elverdiği kadar sağlamaktır.

Bu doğrultuda, böylesine tatil ve dinlenme zamanlarında, mesuliyet/sorumluluk alma ve yerine getirme yönünde, iradî kabiliyetlerini geliştirmek üzere öğrencilere, hocaları/şube rehber öğretmenleri tarafından, isteğe bağlı olarak bir sayfayı geçmeyecek şekilde veya buna eş değer büyüklükte uygulamalı, bütün öğrendiklerini özetleyen bir vazife verilebilir.

Esnaf veya bir sanat erbabı isek ve de başkalarını rahatsız etmeyecekse, çocuklarımızı ikna ederek ve de nasihat ederek yanımızda işyerimize götürmeli, her zamanki gibi, günlük çalışma ve ibadet yaşantılarımızla dürüstlüğü, adamlığı, sanatı ve veya esnaflığı, ticareti ve ticaret ahlakını öğrenmelerini; piyasanın beşeri iklimini kavramalarını sağlayabiliriz.

Eğitimin/terbiyenin bir ömür boyu devam eden bir süreç olduğu gerçeğine uygun olarak; bu tatil fırsatında çocuklarımıza, akraba ziyaretlerinin ve sohbetlerinin ve de birlikteliklerinin verdiği mutluluğu tattırmak; bunun insanların sosyalleşmesinde, kültürün korunmasında, millî ve manevî birliğin ve şuurunun teşekkül ettirilmesi, bu değerlerimizin geliştirilmesi ve yaşatılmasındaki yerini, hazzını ve önemini kavratmak da büyüklere düşen en mühim görevlerdendir.

Bu tatil fırsatında yaşlıları, hastaları, sevdiklerini kaybetmiş olanları, özellikle akraba, komşu veya dost olduğumuz şehit ailelerini, yalnızları, yetimleri ve fakirleri, varsa savaş mazlumlarını, mümkünse eğer çocuklarımızla birlikte ziyaret edelim. Muhtaçlara, maddî veya manevî yardımlarda bulunma görevini çocuklarımıza verelim; bu mümkün değilse, bu insanî görevimizi onlarla birlikte yerine getirelim.

Böylece çocuklarımızı ve gençlerimizi, zararlı meşguliyetlerden ve boşa vakit geçirmekten hoşlanmayan, zamanın en değerli hazine olduğunu kavramış, mesuliyet almaktan hoşlanan, insanlara kıymet veren, evvela kendi kültürüne ve insanına sahip çıkan, vicdan ve merhamet sahibi, cömert, yardımsever, hoşgörülü, tatil ve dinlenme algısı mükemmel, erdemli insanlar olarak yetiştirmeye devam edelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şadiye ÖZTÜRK Arşivi