
Şadiye ÖZTÜRK
Hayat hayat dediğimiz
Çabalarımız, bizim hayatımızın her aşamasında bıkmadan ve usanmadan sürdürdüğümüz eylemlerimizin başında gelmektedir. Hep bir çaba içerisindeyiz. Gençliğimizden itibaren iyi bir okul bitirmek, iyi bir iş sahibi olmak, iyi bir evlilik yapmak, iyi çocuklara sahip olmak Kısacası iyi bir hayat sürmenin çabası içerisindeyiz sürekli..
Bunlara kavuşmak, insanın en doğal arzularındandır. Dünyanın her bir köşesindeki insanın özlediği, düşündüğü ve gerçekleşmesi için uğraş verdiği bir yaşam tarzıdır. Bunların kişilere ve toplumlara göre detayları çok farklılık arz etsede, ulaşılmak istenen sonuç açısından genel hatlarıyla böyledir. Başlangıcından itibaren sonuna kadar olabildiğince iyi ve güzel bir hayat sürmektir insanın arzusu.
Ortak beklentileri iyi bir hayat sürmek olsa da insanların iyi, güzel ve konforlu hayattan beklentileri, tanımlamaları ve zevk almaları birbirinden çok farklılık göstermektedir. Herşeyden önce insanın kültürel yapısının daha doğrusu içerisinde yaşadığı toplumun ruhuna sindirdiği, çerçevesini belirlediği geleneksel bir hayat anlayışı mevcuttur. İnsan, bu geleneksel hayat anlayışının noksanlıklarını ve aksaklıklarını, kendi bilgi birikiminin hayal gücünün ve etkilendiği faktörlerin yönlendirdiği tarzda doldurarak, değiştirerek ve yeni bir biçim vererek, kendisi için iyi ve güzel diye tanımladığı hayatını belirler ve onu yaşamaya çalışır.
Haliyle, gerek aynı toplumlar içerisindeki kuşaklar arasında gerekse aynı kuşakların farklı mekânlardaki ve toplumlardaki geleneksel farklılıkları nedeniyle standart bir şeklin ortaya konulması hem düşünülmez hem de gerçekleştirilemez. Böyle bir düşüncenin içerisinde olmak demek, insanları tek tip yetiştirmek demektir. Ruhu ve psikolojik tarafı olmayan sadece posa ya da programlanmış robot halindeki bir insan türünün oluşturulması ise akla muhaldir.
İyi bir hayatın gerçekleşmesi insanların ortak arzusu ve çabası olmasına rağmen iyi bir hayattan insanların beklentileri ve bu beklentilerin gerçekleşmesi için verecekleri çaba ve gayretler de farklı olacaktır. İnsanların birbirinin aynı olduğu robotların oluşturduğu bir toplum gibi olması bile hayal edilemeyeceğine göre, iyi bir hayattan beklentilerin ortak noktası bulunamaz mı Ya da insanlar neden iyi hayatı, birbirinden farklı olarak tasavvur ederler
İnsanlar öncelikle konforlu bir hayatı, saygın bir konumu kendi huzur ve mutlulukları için isterler. Aynı sürekliliğin çocuklarına da geçmesini hatta onların kendi yaşam standartlarından daha iyi, daha saygın ve daha sağlıklı bir düzen içerisinde hayatlarını sürdürmelerini beklerler. Sahip olunacak konfor ve varlık ile toplum içerisinde saygınlık görmek insanların prestijini artıracağından bu husus arzulanan ve ulaşılmak istenen bir durum olarak ortaya çıkmaktadır. Hayatı boyunca insanların vermiş oldukları uğraş bu prestiji sağlamak ve sürdürmek içindir.
Ama herşey arzulandığı gibi sürüp gitmediği, hayatta insanın kendi düşüncelerinin de dışında oluşan bir takım gelişmelerin insan hayatını etkilediği görülmektedir. Bu etkilenme hayatta karşılaştığımız sıkıntılar ve bunalımlardır. Bu sıkıntıları ve bunalımları, elde ettiğimiz konfor ve ekonomik gücümüz veya sahip olduğumuz çevrenin gücüyle aşarak, önümüze çıkan badireleri atlatmaya çalışırız. Bu durum çoğu zaman mümkün olsa da zaman zaman aşamadığımız ve çözemediğimiz bunalım ve sıkıntılarlada karşılaşırız. Ekonomik gücümüzün de, saygın ve etkin olan çevremizinde gücünün yetmediği veya bir takım çakışmalar sonucu üstlenip çözmedikleri sorunlarımız ciddi manada baş ağrıtmaya başlar. Eğer önü alınmazsa bu tür sorunlar süreklilik arzederek, yükselen trendimizi düşürmeye, saygın çevremizi bitirmeye, sahip olduğumuz ekonomik gücümüz tüketmeye başlar. Bu bir iniş ve çöküşün başlangıcıdır. Önü alınamayan, alınsa bile eski trendini yakalayıp yükselemeyen süreç, konforlu hayatın tükenişini sergiler.
Hayat böyledir. En tepe noktadaki varlıklı insandan en alt noktadaki yoksul insana kadar herkesin sahip olduğu ekonomik gücü ve çevresi ile herşeyi aşamayacağı, hayatın bir iniş çıkışlar silsilesi halinde akıp gittiğini görürüz. Konfora, ekonomik güce ve etkin bir çevreye sahip olmak tek başına insanın sürdürdüğü hayatını mutlu ve huzurlu kılmaya yetmez. Her kesimdeki insanın hayatının çeşitli dönemlerinde sıkıntıları, bunalımları ve çaresizlikleri olması çok doğaldır. İnsanların kullandığı yol, muhakkak ki inişli çıkışlıdır. Hayat engebeli dağlar arasında, kıvrımları, virajları, uçurumları, genişlik ve düzlükleri olan bir yoldur. Bu yolda ister istemez ilerleyeceğimize ve bize varış istasyonu olarak konulmuş olan son durağa ulaşacağımıza gore bu yolun engebelerini aşmak zorundayız. Ayrıca, bu yolculuğun geçiş şekli ve geçiş şeklinin bizi ne kadar mesut ve bahtiyar ettiği önem arzetmektedir.
Karşılaştığımız her sıkıntı ve badiredeki tavrımız ve hareketimiz aslında bir sınav dünyasında oluşumuz nedeniyle bize sorulan sorulardır. Bu sorulara, bu yolculukta var olmanın gerekli kıldığı varlık sebebi olan cevapları verdiğimizde bize bunalımın ve sıkıntının psiklojik rahatlığını yaşatır ve zorluklar içerisinde bile mutlu ve mesut olmanın yolunu gösterir. Sıkıntılı anlarda sorunu çözememenin ve çaresizliğin handikabına sürüklenip, kendini suçlamaya ve isyana sürükleyen tavırlar sergilendiğinde ise, bunalım hem katmerleşir hem de mutlu ve mesut olmanın önü kapatılmış olur. Bu nedenledir ki, her sıkıntı ve badire varolma nedenimizin hem testi hem de mutluluğun açılış kapısıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.