Şadiye ÖZTÜRK

Şadiye ÖZTÜRK

İnternet Bağımlılığı, Genç Odası ve Fomo Hastalığı. (-2-)

Bir önceki yazımda; ilim ve fenden, bunların teknolojik ürünlerini kullanırken nelere dikkat edilmesi gerektiğinden; internet, televizyon ve cep telefonu gibi vasıtaların çocuklarımıza neler kazandırdığını, neler kaybettirdiğini takibetmenin lüzumundan bahsetmiştim. Biz büyüklerin, sanki çok değerli lütuflarda bulunuyormuşuz gibi, adını, 'çocuk odası', 'genç odası' koyduğumuz odaları çocuklarımıza tahsis ederek, ev veya benzeri ortamlarda/mekanlarda bilgisayar ve cep telefonu gibi cihazlarla başbaşa bırakarak, onları aile ortamından koparmamamız gerektiğinden sözetmiştim. 'Çocuklarımız bu şekilde evde olabilirler ama, ailenin sosyal hayatı içinde olmuş olamazlar ve hayatı öğrenemezler; sosyalleşmenin tohumları aile çatısı altında atılmamışsa temel sağlam olmaz. Bizi millet olarak ayakta tutan, aileye dair bu idrakimiz ve kültürümüzdür. Bu mayanın şifresini, kulağa hoş gelen bir takım bahanelerle kırmak isteyenlere fırsat vermeyelim.', 'Çocuklarımızı aile, akraba, komşu, arkadaş meclislerinden koparmak, uzak tutmak, onları yalnızlığa sevk etmek; düzeltilmesi çok zor olan, kişilik ve davranış bozukluğuna sebebiyet verir.' diye yazmıştım. Sağlık Bakanlığımızın bir raporundaki; 'hareketsiz hayat tarzından dolayı obezite, kalp-damar hastalıkları, hipertansiyon, diyabet, osteoporoz gibi kronik hastalıkların görülme saklığının arttığı' bilgisini ve 'Çocuklar yaşlarına uygun spora veya egzersize yönlendirilmeli, bilgisayar veya televizyon karşısında uzun süre kalmaları önlenmelidir.'şeklindeki tavsiyeyi sizlerle paylaşmış; bu cihazların hem beden ve hem de ruh sağlığımıza verdiği zararlardan da bahsetmiştim. Yaşanmış örnekler vererek diğer bazı gelişmiş ülkelerde de benzeri sıkıntıların yaşandığını ve birtakım tedbirler alındığını; tehlikenin büyüklüğünü yazmıştım. 'Çocuklarımızı ve gençlerimizi, hatta bizi de tehdit eden bu zararlara karşı; mutlaka psikolojik ve sosyal, müşahhas/somut, ayrıntılı ama sistematik ve planlı tedbirler alınmalı, anneler, babalar ve diğer bütün ilgililer, lafla değil icraatla, değişik metod ve tekniklerle, kolları sıvayarak, emek vererek, ter dökerek, bu bağımlılık ve fomo hastalığı (sürekli olarak diğer insanların neler yaptığı ile ilgilenmek isteğinden kaynaklanan kaygı bozukluğu) da yapan 'çağımızın modern uyuşturucuları' ile mücadele etmeliyiz. Bu teknolojiden faydalanmanın, zararlarından korunmanın ilmî ve ahlaki usullerini çocuklarımıza ve gençlerimize öğretmeli, bu yönde onları eğitmeliyiz.' demiştim.
Bu gün de şu 'fomo' hastalığı meselesini sizlerle paylaşayım istiyorum.
Geçen hafta millî gazetelerimizden birinde 'Sosyal Medya Hastalığı' başlığı altında, 'Yoksa siz bir Fomo musunuz ' sorusunun devamında, 'Uzmanlar sosyal medya bağımlılığının artmasıyla birlikte yaygınlaşan yeni bir tehlike olan FOMO'ya dikkat çekiyorlar.' cümlesinin altında;
'Kişilerin ellerindeki akıllı telefonlarla sosyal medyayı hayatın her anına soktuklarını söyleyen psikolog …..; 'bu durumun FOMO (Fear of Missing Out) yani, 'Gelişmeleri Kaçırma Korkusu' hastalığına yol açtığını söyledi. Bu durumun sürekli olarak diğer insanların neler yaptığı ile ilgilenmek isteğinden kaynaklanan kaygı bozukluğu olduğunu belirtti. Bağımlı olup olmama kavramını şu sözlerle açıkladı:
Bir birey internet-sosyal medya ile ilgili aşırı zihinsel uğraşı içerisindeyse;
Sosyal medyayı aktif olarak kullandığı süre içerisinde duygu durumunda değişiklik oluyorsa (kendini suçlu, mutsuz, ümitsiz hissetme);
İnternet erişiminin olmadığı zamanlarda yoksunluk belirtileri çekiyorsa;
İstediği halde internet-sosyal medya kullanımını azaltamıyorsa;İnternet-sosyal medya kullanımı yüzünden aile ve sosyal ilişkileri, okul, iş hayatı zarar görüyorsa, kişinin sosyal medya bağımlısı olduğundan şüphe duyulabilir.' şeklindeki bilgiyi okudum.
Bu hastalık belirtileri ile ilgili olarak diyorum ki; Allah korusun evinizde kendinizi, varsa çocuklarınızı test/kontrol ettiğinizde veya çevrenizde bu konu ile ilgili gözlem için imkan veya fırsatlarınız varsa dikkat ettiğinizde; 'yukarıda sayılan belirtiler var' diyorsanız; bu tehlike ile mücadeleye, hem kendiniz, hem de sevdikleriniz için, hemen başlayınız.
Ben birkaç defa denk geldi müşahede ettim ve gördüm ki; size de denk gelir de dikkat ederseniz; gerçekten de uzun süreli aşırı bir zihin faaliyetinde, hem de dış dünyadan/çevresinden adeta kopmuş vaziyette; kendine geldiğinde, sizi farkettiğinde veya kendi halindeyken, vücut dilinden, ten rengi veya mimiklerindeki değişikliklerden de bariz olarak anlaşılacağı gibi; kendini suçlu hissetme, utanma, ümitsizlik, doyumsuzluk, mutsuzluk belirtileri ve buna ilaveten içinde bulunduğu sosyal ortama adaptasyonun gecikmesi, hayatın gerçeklerine dair ciddi meşguliyetlere karşı soğukluk, geçirdiği zamanın kendinden alıp götürdüklerinden dolayı derin pişmanlık hissi, gibi duygularını istemeyerek de olsa dışa vururlar. Böyle bir alışkanlığa ulaşamama halinde ise, sıkıntı yaşar, süre uzarsa asabileşir, stres/gerginlik yaşarlar. Şimdi soruyorum; böyle bir alışkanlığın, bağımlılık yapan diğer zararlı maddelerden ne farkı var
Tekrar söylüyorum; babalar, anneler, yetkililer, ilgililer, hocalar; daha fazla gecikmeden bu teknolojiden faydalanmanın, zararlarından korunmanın ilmî ve ahlaki usullerini öğrenelim ve uygulayalım; çocuklarımıza ve gençlerimize de öğretelim.
Önce bize ait güvenilir dîni, tarihi ve kültürel kitaplar alalım, hatta üzerini yazıp imzalayalım hediye edelim çocuklarımıza (özel günler de de). İbadet etmenin, kitap okumanın hazzını birlikte yaşayalım onlarla. Kendi arkadaş çevresi de dahil olmak üzere eğitici sosyal, sportif ve kültürel ortamlarda bulunabilmeleri ve devam edebilmeleri için destek olalım onlara. Mümkün olduğu kadarıyla araştırmanın, kabiliyetlerini keşfetmenin ve geliştirmenin, sanatla meşgul olmanın, üretmenin, çalışmanın, başarılı olmanın; yani kendine, ailesine, milletine ve insanlık alemine faydalı olmanın haklı gururunu ve mutluluğunu yaşamaları için maddi ve manevi yardımlar sunalım çocuklarımıza. Dikkatli yaşamayı öğretelim, hem de dikkatli yaşayarak onlara. Bunu yaparken de biz ebeveynler, akraba ve yakınları, hocalar birbirimizle işbirliği halinde olalım; çocuklarımızı ilgisiz ve başıboş bırakmayalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şadiye ÖZTÜRK Arşivi