Siyaset sahnesi, temsil ve hizmet sorumluluğunu üstlenenler için ağır bir yüktür. Bu sorumluluğu hakkıyla yerine getirmek, toplumun her kesimini kucaklamak ve meseleleri ciddiyetle ele almak elzemdir. Özellikle de büyük bir siyasi partinin il başkanı gibi önemli bir görevi üstlenen kişinin, bu sorumluluğu taşırken sergileyeceği duruş ve üslup büyük önem taşır. Siyasetçinin her sözü, her hareketi geniş bir kitle tarafından dikkatle izlenir ve değerlendirilir. Bu nedenle, siyasetçinin halkla iletişimde, nezaket ve ciddiyete dikkat etmesi, görevini hakkıyla yerine getirebilmesinin en önemli şartlarından biridir.
Ak Parti’nin davetiyle, bir otelde düzenlenen "Türkiye Buluşmaları" toplantısına ben de katıldım. Sağlık Bakanı Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu’nun katıldığı programda sivil toplum örgüt temsilcileri, partililer, basından arkadaşlar ve partililer vardı. Salonu tam doldurmayan bir kitleye Ak Parti İl Başkanı Av. Yusuf Tanrıverdi benim ve yanımdakilerin de tuhaf bulduğu bir selamlama konuşması yaptı. Başta AK Parti TBMM Grup Başkanı Abdullah Güler, farklı illerden gelen ona yakın milletvekili, Sağlık Bakanı ve dinleyenleri selamlarken “Sayın şu, sayın bu” diyerek listede kim varsa sayan ve bu durumu gereksiz yere uzatan il başkanı, konuşmanın sonunda bir de gülerek “Saymadığım kimse kaldı mı, onları da selamlıyorum?” diyerek topluluğa istihzayı bir şekilde seslendi. Bu davranış, yukarıda yazdığım siyasetin ciddiyeti ve halkın beklentileri açısından tam bir çelişki idi.
Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu yaptığı konuşmada ilk defa Sivas’a geldiğini, Sivas’ta olmaktan onur ve gurur duyduğunu belirtti. Sivas'ın Türk ve İslam medeniyetinin merkezi olduğunu vurgulayan Memişoğlu, "Bu şehir, Selçuklu'nun başşehri, Osmanlı'nın eyalet şehri hep iyilik tarafında olmuş, kurtuluş mücadelesinde, medeniyetlerin yeniden ayağa kalkmasında öncü olmuş." diye konuşarak dinleyicilerini olumlu yönde etkiledi. Uzun konuşması boyunca sıkmadan dinleyicilerine dünyada ki yanlış siyaset uygulamalarından, masumlara yapılan zulümlerden, Filistin halkına yapılan soykırımdan bahsetti. Dinlerken kendi adıma söylediğim tek şey her ne kadar kendisi bir akademisyen olsa da “ gerçek siyasetçinin hali böyle olmalı” idi. Soru cevap bölümünü de çok güzel idare etti. Bende soru sormak istedim ama mikrofon sırası bana gelmedi. Yazılı olarak ilettiğim pusulamla ilgili birkaç gün sonra bakanlık özel kalemden beni aradılar, detaylı bilgi istediler. İşini takip eden bir sistem, güzel olan da bu.
Yusuf beyin örnek alacağı ideal bir devlet adamını dinledim, gördüm. Aslında avukat olan Yusuf beyin, mesleki birikimi, zekâsı ve yetenekleri nedeniyle yaptıklarını bilinçsiz yapmayacağından eminim. Ancak bu tavrı, ne avukatlık ne de siyasetle bağdaştırılabilir. Zira avukatlık mesleğinde de ciddiyet ve saygı esastır. Belki de siyaset arenasının getirdiği yoğunluk ve baskı, onun daha önceki duruşundan sapmasına neden olmuştur. Bu durumda, kendisinin siyasete devam yerine mesleğine dönmesinin daha faydalı olacağını düşünüyorum. Zira avukatlık gibi ciddi ve saygın bir meslekte, sahip olduğu bilgi birikimiyle topluma daha büyük katkılar sunabilir. Bir siyasetçinin, topluluk önündeki konuşmaları sırasında kullandığı dil, sadece kendi imajını değil, temsil ettiği partiyi ve toplumu da doğrudan etkiler. Bu nedenle beğenilmeyen tavırlar, siyasetin doğasına aykırıdır. Halkın güvenini kaybetmeden, üslubunu ve iletişim biçimini daha samimi ve saygılı bir çizgiye çekmesi, hem kendi kariyeri hem de temsil ettiği kitle için en doğrusu olacaktır. Yapamayacaksa mesleğine dönmesi daha isabetli olur. Hukukçu olarak aldığı işlerin de vebali var. Hem müşteri vebali hem de halkın vebalini göğüslemek kolay olmasa gerek. Yusuf kardeşime dostane bir tavsiye, siyaseti bıraksan daha iyi edersin.