Şadiye ÖZTÜRK

Şadiye ÖZTÜRK

Çocuklarımızın Eğitimi ve Devletimizin 19. Millî Eğitim Şûrası. (-3-)

(1) Sadece 'Bilgisi olan değil, bilgiyle birlikte hikmeti de olan idarecilere Türkiye´nin daha fazla sayıda ihtiyacı var.' (hikmet: bilgelik, üstün akıl ve yüksek ilim, ahlakî söz.)

Bu konuşma cümlesini, tek başına özel ve özet olduğu ve önemli bir meseleye dikkat çektiği için atlayamadım ve bu günkü yazımın en başına aldım.

Müspet ilimleri öğrenmek, öğretmek, tatbik etmek. Üç bacaklı sac ayağı. Biri olmaz ise diğerlerinin pek kıymeti olmaz. Üçü birbirini tamamlarsa, ortaya mükemmel insan, yani hikmetli insan tarifi çıkar.

Bir insan düşünelim, sürekli öğreniyor ve öğrendiklerini de öğretiyor; ama kendisi tatbik etmiyor, uygulama yok. Bu kişiye hikmetli, üstün akıllı, yüksek ilim sahibi, güzel ahlaklı insan diyebilir miyiz Diğer bacaklardan birinin yokluğu için de aynı misali verebiliriz.

Bir işin nasıl yapılması gerektiği konusunda bilgi sahibi olmak ve bu bilgiyi anlatabilmekle, o bilgiye ait işi yapabilmek aynı şey değildir. Mesela; kendisine sorulduğunda, bir duvar sıvasının nasıl yapılması gerektiği hususunda birçok bilgiye sahip olduğu anlaşılan kişiye, hadi şu duvarı sıva dediğimizde, yaptığı sıva dalgalı ve düzensiz ise, o kişiye sıva yapmayı biliyor diyemeyiz. Hiç soru sormadan aynı kişiye şu duvarı sıva desek, yaptığı sıva bozuk olsa, bu konuda bilgisiz de olduğuna kanaat getiririz. Sıva konusunu hiç anlatmadığı halde yaptığı sıva beğenilse, aynı kişinin sıva yapmayı iyi bildiğine karar veririz. Hatta biraz daha ileri giderek, aynı kişi hiç anlatmadığı halde, kendisini seyreden, birlikte çalıştığı kişilerin, ondan öğrenerek iyi bir sıvacı olmaları da kuvvetli olarak ihtimal dahilindedir. Buna benzer birçok misal verilebilir.

İşte bilmek ile bilgi sahibi olmak arasındaki fark bu. Zaten bu anlamda, Allah (C.C.) ayet-i kerimede 'De ki, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu ' diyor. Burada, bilen insanın, bilmeyen insana göre daha değerli olduğundan bahsediliyor. Çalışmadan, yorulmadan böyle bir mertebeye yükselmek, Allah (C.C.) katında ve dolayısıyla insanlar arasında değerli olmak mümkün olabilir mi

Demek ki, sadece bilgi sahibi olmak yetmiyor. Hikmeti de olan insan olmak gerekiyor ki, bilgelik, üstün akıl ve yüksek ilim, ahlaki söz, bize yakıştırılabilsin. Böyle bir iltifatı hakketmenin, ancak çok çalışmakla mümkün olabileceğini hepimiz biliriz. Çok az sayıda insanın, idarecinin hikmetli olması da, insanlık alemi için yeterli olmuyor. Hangi ülkede hikmetli insan, hikmetli idareci sayısı çoksa, o ülkede saadet, esenlik ve zenginlik artıyor. Türkiye'nin buna çok ihtiyacı var. İnsanlık tarihinin başlangıcından bu güne kadar bu gerçek değişmedi, belli ki değişmeyecek.

Hikmet sahibi olabilmek için, sadece müsbet ilimlerle ilgili bilgi sahibi olmak yeterli değildir. Başkalarına öğretmeye çalıştıklarınızın sadece birini bile günlük hayatınızda, idareciliğinizde kullanmıyor, tatbik etmiyorsanız eğer, bu halinizi bilen öğrenicilerinizin, maiyetinizdekilerin nazarında güvenilirliğinizi önemli ölçüde kaybedersiniz. Bu eksiğinizle ilgili mevzuda, bu insanların hiç biri size 'bilen/bilge insan' demeyecektir.

İşte tam da burada, aynı konuşmada geçen;

(2) 'Irkçılığı en başta sınıfta öğretmenin yenmesi gerekir. Ayrımcılığı, horlamayı, nefret suçlarını en başta sınıfta öğretmenin dışlaması gerekir. Aynı şekilde demokrasiyi ve millî iradeyi, başkalarına ve başkalarının değerlerine saygıyı kuru bilgi olmaktan çıkarıp hayat tarzı haline dönüştürecek olanlar da en başta öğretmenlerimizdir.', 'Bizim bu noktada hala sıkıntılarımız var. Bu sıkıntıları, anaokulundan başlayarak öğrencilerimize bir hayat tarzı olarak sunarak inanıyorum ki aşacağız. Bu millet buna muktedirdir' cümlesini de ele almak gerekir diye düşündüm.

Bakınız bu paragrafta, sıkıntılarımızdan bahsediliyor. Okul öncesinden başlayarak çocuklarımıza/öğrencilerimize, 'bir hayat tarzı olarak sunarak', yani bildiklerimizi kendi yaşantılarımıza tatbik ederek, uygulayarak; 'ırkçılık', 'ayrımcılık', 'horlama', 'nefret' gibi suçları azaltabileceğimiz; 'demokrasi', 'millî irade', 'başkalarına ve başkalarının değerlerine saygı' gibi genel kabul görmüş idarî ve insani davranış alışkanlıklarını kazandırabileceğimiz anlatılıyor. Neden okul öncesi dönemden başlayarak .. Çünkü bu dönem, insanın karakteristik yapısının temelinin atıldığı bir dönemdir; bu dönemden sonra kazanılanlar, bu temelin üzerine bina edilir de ondan.

Biz kendimiz benimseyip, davranışa dönüştürmeden, ilgili yaşantılarımıza tatbik etmeden; sadece öğrenir, öğrenicilerimize de sözlü ve yazılı olarak anlatırsak, bu davranış alışkanlıklarını çocuklarımıza kazandırabilir miyiz Tatbik ayağı eksik olduğunda, ilimden söz edilebilir mi

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şadiye ÖZTÜRK Arşivi