
Şadiye ÖZTÜRK
Değerler Eğitimi ve Uygulaması
İnsanlar, doğdukları andan itibaren gerek sezileriyle ve gerekse duyu organlarıyla kendilerini ilgilendiren her bir öğrenmenin ve tekrarın; gelen ve alabildikleri kadar kısmını, kendilerinin inisiyatifi ile kaydederler. 2., 3. ve daha sonraki tekrarlar, bir birini doğrular nitelikte ve kişinin kendi değer ve değerlendirmeleriyle kabul görmüş ise, kendine göre mutlak doğruları oluşur ve pekişir.
Oluşan bu mutlak doğrular büyük ölçüde diğer insanlarınkiyle aynı doğrultudadır. Çünkü insanlar genel yapıları itibariyle ruhen ve bedenen aynı yapıdadırlar (organların yeri, sayısı, tehdit veya mutluluk hissedişleri gibi).
İşte bu mutlak doğruların benzeyişleri; yani, yalan, hırsızlık, adaletsizlik, zulüm, eşkıyalık gibi menfilikler genel olarak insanları rahatsız eder. Bunlardan rahatsız olma hissi, insanın var oluşundan itibaren fıtratında vardır. Kötü huylar sonradan edinilir. Dünya üzerindeki bütün bozulmamış İlahi dinler, insanın ruhen ve bedenen sağlıklı ve huzurlu yaşamasını temin edecek emirler ve yasaklardan oluşmuştur.
Genel hayat tarzı birbirine benzeyen insanlar kolay dostluklar kurarlar ve birlikte olmaktan hoşlanırlar, birlikte yaşar ve çoğalırlar böylece millet olurlar. Her milletin inancı o milletin kültürünün mihveridir. Kültürün inançlara itaatsizlik etmesi her insanı rahatsız eder; derin bir bölünme, yozlaşma ve dolayısıyla gelecek endişesi oluşturur. İnançların kültüre itaatsizlik etmesi ise ilk tepkiler hariç, rahatsızlık ve endişe oluşturmaz. Bu doğrultuda zamanla inançların mihveri altında kültür, genel kabul görecek olgunluğa ulaşır ve oturur. Bunun sonucunda da 'Değerler' oluşur.
Bu değerler hemen her ülkede sosyal, siyasi, ticari ilişkilerde yönlendirici ve belirleyici rol oynar. Bu sebeple de kanun, kural ve mevzuat çalışmalarında dikkate alınır.
İnsanın bütün bir hayatını kapsayan, böylesine geniş ve hayatî bir alanda, adı konmuş, programı yapılmış, çocuklarımızın önüne konacak bir ders kitabının olmaması önemli bir eksikliktir.
Değerlerimize bağlılığımız ve bunu, özellikle aile çatısı altında koruyucu ve geliştirici ilişkilerimiz sayesindedir ki, yakın dünya tarihinde ve içinde bulunduğumuz coğrafyada büyük savaşlar olmasına rağmen, ülkemizde huzur ve mutluluğu tesis edebilmekte; çocuklarımızın eğitim ve öğretimine odaklanabilmekte; problemlerimizi ve eksikliklerimizi tesbit edebilmekte, değişim ve gelişim çalışmalarını zamanında gerçekleştirebilmekteyiz.
Ancak, çocuklarımızı sınav ve testlerle adeta boğuşmaya sevk eden, sadece bilgilendirmeye odaklanmış ve onları bu donanımıyla başıboş bırakan; bilginin en iyi şekilde, değerlerimize uygun olarak, nasıl kullanılması gerektiği konusunda onları bilinçlendirmeyen/şuurlandırmayan bir eğitim sisteminin oluşmasına müsaade edersek, değerlerimiz büyük yara alır; zararlı alışkanlıklar, kandırmalar, aldatmalar, saptırmalar, bölünmeler, ahlaksızlıklar, asilikler, hainlikler çoğalır.
Bazı televizyon kanalları, internet, reklam filmleri, cep telefonları gibi iletişim araçları; özellikle çocuklarımızın ve gençlerimizin değerli zamanlarını, cinsel duygularını, bedenlerini, psikolojilerini hedef alan zararlı yayınlar yapabiliyor ve onların bu çok kıymetli enerjilerini israf edebiliyor. Oysa ki özellikle çocuklarımızın bu enerjilerini, akıllarını kullanarak, sorumlulukları ve kabiliyetleri doğrultusunda, sahip oldukları statülere ve de ahlaki değerlerimize uygun olarak, hem mutluluğumuz ve hem de çalışma hayatı için nasıl kullanmaları gerektiği öğretilmelidir.
Bu ve benzeri nedenlerle;
Bilgiye ulaşmanın çok kolaylaştığı günümüzde, 40-45 dakikalık derslerin tamamını öğretime, yani bilgi yüklemeye ayırmak yerine; bunun yarısını veya bir kısmını, belki dersin konusuyla da ilişkilendirerek 'Değerler Eğitimine' veya 'Güzel Ahlak' eğitimine/dersine ayırmanın; belki bu şekilde isimlendirerek ayrı bir ders olarak bu eğitimin verilmesinin yararlı olacağı inancındayım.
Böyle bir ders kitabı hazırlanırken de aşağıdaki metod ve teknikler mutlaka kullanılmalı. Çünkü, sadece kitabî bilgilerle 'değerlerimiz' benimsetilemez, öğretilemez.
Aile ocağında, okulda veya iş dünyasında, çocuklarımızı ve gençlerimizi / insanımızı eğitirken; mutlaka uygun olay, hikaye, araç ve malzemeler kullanılmalı; seviyelerine uygun güncel veya anlık sıcak olaylar, hemen sonrasında kullanılmalı, ama bunlarla neler öğrenileceği önceden söylenmeden kullanılmaya başlanmalıdır. Çünkü işlenişten önce amaçtan haberdar etmek; ilgi çekme, güdüleme ve motivasyonu bozar, merakı engeller; 'Merak ilmin yarısıdır'. Bu araç ve malzemeleri ve de tabiatı kullanarak; onların, aleme ibret gözüyle bakmalarına, düşünmelerine ve değerlendirmelerine fırsat verilmeli, verilen makul süreden sonra gerekirse sorular sorulmalı, muhakeme ve mukayese etmelerine zaman tanınmalıdır. Cevapları, yorum ve değerlendirmeleri, çıkardıkları dersler ve amaç onlara sorulmalı; yazılı veya sözlü ifadeleri alınmalı ve bunlar, mutlaka ve birlikte istişare ederek değerlendirilmelidir. Takdire şayan olanlar muhakkak teşvik ve mutlu edici bir şekilde karşılık görmelidir. 'Kim fazla sonuç çıkaracak' gibi bir yarışma iklimi de tesis edilerek, eğitilenleri zevklendirmeli, hem kullanılan materyallerden azami ölçüde yararlanılması, hem de çocukların düşünme, üretme ve proje geliştirme kabiliyetlerini geliştirmeleri sağlanmalıdır.
Böyle bir programı uygulamak ve materyal hazırlamak amacıyla, MEB bünyesinde kurulacak olan bir Daire Başkanlığı marifetiyle; belki de resmî ve veya ciddî televizyon kanalları ile de işbirliği kurarak; 'örnek olaylar', 'tarihi hîkayeler', 'yararlı senaryolar' gibi film ve diğer benzeri araç ve malzemelerin bir bankası kurulmalı, üzerlerine nasıl kullanılacağı yazılmalı, arşiv oluşturulmalı ve geliştirilmeli. Bu materyaller/malzemeler elektronik ortamdan veya başka şekilde bütün okullara, istekli ebeveynlere ve iş dünyasına dağıtılmalı. Kullanılıp kullanılmadığı, nasıl kullanıldığı, sağladığı faydalar konusunda da gerekli kontroller yapılmalı, geri bildirimleri alınmalı ve değerlendirilmelidir. Uygulayıcılar hassasiyetle seçilmeli ve iyi yetiştirilmelidir.
Ayrıca, değerlerimizin kazandırılmasında, en etkili olunabilecek dönemin, çocuklarımızın 0-6 yaş dönemi olduğu unutulmamalıdır. Onların ruh ve beden sağlığını korumak ve geliştirmek için, baba ocağı ve ana kucağı en uygun olanıdır. Bu nedenle anne ve babaların ve de anne ve baba olacakların eğitimi ihmal edilmemelidir. Bu eğitim hayatî bir öneme haizdir. Büyükler mutlaka eğitici, özendirici doğru davranışlar sergilemelidirler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.