Şadiye ÖZTÜRK

Şadiye ÖZTÜRK

Değerlerin Aşınması Önlenmezse, Şehirler Kurulsa Ne Yazar

'Günümüz insanı, her şeyin fiyatını biliyor; ama hiçbir şeyin değerini bilmiyor.'
Oscar Wilde

Evet, bu güzel şehrin, bu güzel Sivas'ımızın bin yıllık geçmişinden gururla, övünçle ve kendimize bu şehirli olmanın verdiği sahiplenme ile zaman zaman bahisler açar, nutuklar atarız. İnsanlığa örnek olacak bin yıllık bir medeniyeti atalarımızın nasıl kurduğunu ve bu topraklar üzerinde nasıl asırlar boyunca sürdürdüğünü örneklendiririrz. Bugün bile dönüp baktığımızda hala farklı kökeni, dili, adet, gelenek ve göreneği ile birlikte yaşayan bu coğrafyanın zengin dokusunun bozulmadan sürüp gittiği o günlerde, insanların birbirlerine nasıl saygı ve içtenlikle gönül açtığını müşahade ederiz.
Bütün bunlar bu toprakların yaşanmış gerçekleridir. Örnek levhalarıdır.
Huzur ve barış içinde, hep beraber asırlarca süren bu toplumsal birliktelik içindeki huzurlu yaşayış, hiç kuşkusuz ki insanların inandıkları değerler, hayata bir yaşam biçimi olarak yansıttıkları kişilik alışkanlıklarıdır. İşte bu sürecin sürüp gitmesinin en büyük destekleyici ve kuşatıcı unsuru ise, o şehrin yöneticileridir, o şehrin kanaat önderlidir ve o şehrin vefakar insanlarıdır.
Şehirleri; mimarisiyle ve şehir planıyla her şeyiyle muhkem ve yaşanabilir şehirler yapmak muhakkak ki çok önemlidir. Bu yöndeki çabalar, gayretler ve projeler, şehirlerin bugünü ve geleceğini inşa etmekte takdir toplayacak ve alkışlanacak faaliyetlerdir. Olmalıdır ve sürekli daha ileri yeni hedefler belirleyerek devam etmelidir. İki gün birbirine eşit olmamalıdır. Bu medeniyet yolunda ilerlemenin bir ayağıdır. Diğeri ise mekansal olarak tasarlanan şehirlerin içinde ikamet eden 'insan' unsurudur. Çünkü şehirleri şehir olarak bir medeniyet algısıyla var etmenin temel noktalarından biri de, o şehrin 'insan' dokusunu ve yaşayan ahalisine olan 'insanî' hizmetlerdir ve o insanlara verilen değerdir.
İnsana değer vermeyi önemsemeden, bir şehir için yeni yollar yapmak, parklar açmak, beton binaları gökyüzüne yükseltmek, ruhsuz bir bedenin fabrikada imal edilen maketinden farksız olur.
O nedenledir ki, şehirleri yönetenler, şehrin mimari coğrafyasını şekillendirmekten önceki ve öncelikli hassasiyetleri 'insan' esaslı yaklaşım ve insan ilişkileridir. İnsana değer vermektir. İnsanca yaşanabilecek, insanî diyaloğun ve ilişkinin nezaket, zarafet ve gönül ikliminde olmasının sürekliliği ve yaşanılıyor olmasını sağlayabilmektir.
Biliyorum, hiç bir şehrin hiç bir yöneticisi 'insan'ı öncelemediğini söylemez, hatta yaptıklarıyla ne denli öncelediğini örneklendirir. Şehir için yapılan tüm çalışmaların nihayetinde o beldede yaşayan insanların yararlanması için olduğunu ifade eder; 'başka ne için olabilir ki ' gibi akla yatkın bir açılımla savunma ötesi hucuma da geçebilir. Öyle değil midir ki ...
Muhakkak ki yapılan hizmetler açısından öyledir. Şehir yeni ve güzel projelerle inşa ediliyor ve bu hizmetlerden insanlar yararlanıyor. Ancak, mekansal inşanın imkanlarından o beldenin insanının hizmet olarak yararlanıyor olması, insana verilen 'değer' açısından bir medeniyet inşası ve tasavvuru için tek başına yeterli değildir. Bina yapmakla insan yetiştirmek arasındaki fark gibidir. Yeryüzü coğrafyasının her köşesinde iyi ya da kötü binlerce bina yapılıyor ve milyonlarca insan yaşıyor. Yapılan her bina ve yaşayan her insan o coğrafyada bir medeniyet meydana getirmiyor.
Bu toprakların bin yıllık geçmişinde insana yönelik yürek inşası hep ön planda var edildiği için, mimaride, sanatta, şiirde ve toplumsal huzur ve barış içinde yaşayış sergilenmiş ve sürekliliği sağlanabilmiştir.
Bireye insan olarak değer vermenin, topluma katkı sağlayan her kişinin kadir kıymeti bilindiği için saygı ve sevgi toplumun temel dinamiği olmuştur. Toplumdaki her fert muhakkak ki çok önemlidir ve değerlidir. Ancak, toplumsal barış ve huzura, beldenin daha yaşanılabilir bir konuma yükselmesi için çaba sarfeden kişi ile kişisel konumu ve yaklaşımı için çaba sarfedenler arasında eşit değil adaletli tavır almak gerekmektedir. Çünkü iyiyi kötüden, çalışanı çalışmayandan, toplumsal katkı sağlayanı ferdi katlı sağlayandan ayırmak, kültürümüzün kadir kıymet bilmek ve değer vermek özelliğiyle ön plandadır. Bu ve benzeri hususlar önemsenmediğinde kültürel dokumuzun ana değerleri aşınır, ana ekseni kayar. Farkında olmadan kayıp gittiğimiz toplumsal çöküşe kürek çekmiş olunur.
Şükür, vefa, teşekkür, kanaat ve kadir kıymet bilmek, toplum bütünlüğünün insani değerleridir. Yapanı yüceltir, güçlendirir. Yıpratıldığında her şey ve her taraf zarar görür. Değerli olanın değerini vermek, değerini hissettirmek erdemdir.
Yoğunluğun yorgunluğuyla önemseyememek veya tercih edememek telafisi olmayan sonlara sürükler insanı..
Sanırım, neyi neye tercih ettiğimiz önemlidir. Yoksa 'insanî' değerlerimizi aşındırırsak yapacağımız binaların şaşalı gökdelenlerin, modern şehirlerin bir anlamı kalmaz, değil mi

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şadiye ÖZTÜRK Arşivi