
Şadiye ÖZTÜRK
MEDENİYETİMİZİ ARIYORUZ...
Kendi medeniyetimizi terk edip; onun bunun medeniyetini kopya etmeye başladığımızdan beridir, başımıza gelmedik hal kalmadı... Asırlarca; bir toplumda işlenen cinayet sayısı, yapılan hırsızlık sayısı parmak sayısını geçmiyorsa; işte onun adı insanlık medeniyetidir. Onun adı sen, ben medeniyeti değil; Biz medeniyetidir... onun özünde insanlık, paylaşma, saygı, adalet, kısacası; rahat ve huzur vardır. Adalet, güven, kardeşlik vardır. O medeniyetin adı: İnsan merkezli, huzur ve barış medeniyetidir. Öyle de olmuştur. Her dinden, her dilden, her ırktan insan bu şemsiyenin altında kendine yer bulmuştur. Bu anlattığımız medeniyet; çok uzaklarda değil bu topraklarda, bu coğrafya da yaşandı. Her canlıya saygı duyan, insan merkezli bir medeniyet... üzülerek ifade edelim ÜSTADIN tabiri ile; Güneşi ceketimizin astarında kaybetmiş bir nesiliz...
Böyle bir girişten sonra; Devlet istatistik enstitüsünün sonuçlarını, okuyoruz; içimiz kararıyor. Hangisinden bahsedeyim: Boşanma oranlarından mı Uyuşturucu belasından mı Gelir dağılımındaki dengesizlikten mi Gittikçe, daha kötüye giden Aile hayatından mı Son olarak da; ruhsal bozuklukların, eski yıllara göre zirve yaptığı sonuçlardan mı Bütün bunlar benim Ülkemde oluyor. Ben bunları kabullenemiyorum. Neden derseniz; Biz alt yapısı, inanç değerleri, değer yargıları güçlü olan bir Milletiz. Hala da öyle olduğumuza inanıyorum. O halde neden böyleyiz sorusuna; en net cevap şu olsa gerektir: Biz kendimize ait olan, tüm hayat prensiplerimizi terk ederek veya terk etmeye çalışarak; onun, bunun hayat tarzına özendik, kendimizi bu kaos ortamının içerisinde bulduk. Öyle de, ne özendiklerimiz gibi olduk, ne de kendi öz benliğimizdeki gibi olduk. Ortalarda bir yerde sıkışıp kaldık. Hayat tarzımız, yaşama biçimimiz, algılarımız, hissiyatımız, insanlık anlayışımız, dostluğumuz, kardeşliğimiz, inancımız, geleneklerimiz, v.s. ne bize uygun halde olmaktadır ne de özendiğimiz toplumlara uygun hale gelmektedir. Hoş, özendiğimiz toplumlara uygun hale gelme çabamız da; boşa sarf edilen emeğe benziyor. Çünkü, onlar ne olursa olsun, bizleri kabullenmiyorlar. Hatta, buna yanaşmıyorlar. O zaman kendi kendimize sormamız gerek bu kadar onlara benzeme, onlar gibi yaşama çaba ve gayretimizin amacı nedir Sonuçta bize hiç bir faydası olmayan çaba ve gayreti, benzemek istediğimiz toplumlar da görmemezlikten gelmektedirler. Kısacası bizi kabul etmiyorlar.
Kendi baskın ve dayatmacı kültürlerini, bize kabul ettirme çabalarının altında iki tane önemli neden yatmaktadır. Birincisi: Bizim kökten ve göbekten bağlı olduğumuz; kendi medeniyetimizin ana damarları sayılan, tüm bağlantılardan uzaklaştırmak veya koparmak istiyorlar. İkincisi; kendi baskın ve dayatmacı kültürlerini kabullendiğimiz zaman: tüm yaşam biçimlerimizi onlara göre; ayarlayacağımız için; onlara bir nevi göbekten bağlanacağız, demektir. O durum ise bizim ekonomik alanda, ticaret alanında, kültürel anlamda, onların esiri olmamız anlamına gelmektedir. Düşünebiliyor musunuz Her yıl kozmetik alanındaki satın aldığımız mallara ödediğimiz paralar bir hayli yekün tutmaktadır. Bu, özentinin getirmiş olduğu sosyal hayata dair olan; olumsuzluklarından hiç bahsetmiyorum. O durumları her gün haber kanallarında olumsuz örnekleri ile; görmekteyiz. Buna bağlı olarak; gelir alanındaki dengesizliği, bu yaşam tarzı körüklemektedir. Çünkü, birileri sizden alabildiğine tüketmenizi istemektedirler. Gelir düzeyi ne olursa olsun; insanlar; reklam ve tüketiciyi esir alan sunumlar sayesinde; sınırsız bir şekilde tüketmektedirler. Kısacası kimse ayağını yorganına göre uzatmamaktadır. Buna bağlı olarak; gelir, gider dengesini ayarlayamayan aileler, bir olumsuzluklar hanesi haline dönmektedir. Öyle bir Aile de huzur olur mu Arkasından aşırı borçlanma, buna bağlı olarak ruhi ve bedeni rahatsızlıklar, alır başını gider. Ötesi Allah korusun; her türlü olumsuzluk demektir.
İnsanımız, böyle bir savaşın içerisinde olduğunun farkında, bile değildir. Böyle özenilen, bir hayat tarzı; bize zaten mutluluk, barış, huzur getirmemektedir. Biz adı konulmamış bir ekonomik, psikolojik, soğuk, stratejik, bir savaş içerisindeyiz. Bu savaşın en önemli silahı; Sömürgeci anlayışın en büyük dayanağı olan; Kültür emperyalizmidir. Bu silah bizi her alanda hedef olarak seçmiştir. Savunmasız olan insanımız, bu savaşta kaybeden taraf olmaktadır. Dolayısıyla; yazımızın başında istatistiklerle belirttiğimiz, olumsuzlular tepemizden yağmur gibi yağmaktadır.
En kısa zamanda güvenli limanlara sığınmak, bizleri bu fırtınadan, boradan umarım kurtaracaktır. Önemli olan, tehlikeyi hemen sezerek tedbir almaktır. Yoksa, Devlet istatistik enstitüsünün açıkladığı her olumsuz sonuç, bizi derinden yaralayacaktır. Kurtuluşun reçetesi de; tedavisi de; bellidir. Bir an önce, kendi medeniyetimize, kültürümüze, geri dönmemiz gerekmektedir. Acil durum tavsiyesi budur. Gençliğin düştüğü durum ortadadır. Pansuman tedbirler değil, tedavi edici, yara sarıcı çözümler üretmek zorundayız. Ey MİLLET uyanalım. Gençliğimiz ve geleceğimiz elimizin altından kaymadan, tedbir alalım...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.