
Şadiye ÖZTÜRK
ŞÜKÜRCÜLER - KARŞITLAR
Milletler birlik ve beraberliklerini korudukları sürece varlıklarını devam ettirebilir ve kalkınabilirler. Milli birliği zayıflayan milletler ayrışarak dağılıp, tarihin çöplüğünde yok olurlar. Yaşadığımız topraklar çok zor bir coğrafyadır. Burada binlerce millet yok olmuştur. Biz milli birliğimize daha çok önem vermeliyiz. Son zamanlarda yöneticilerimizin bilerek, bilmeyerek yaptıkları uygulamalar ve söylemleri milletimizi adeta ikiye bölmüş bulunmaktadır. İnsanlarımız aşırı tepkili, çok kızgın. Önyargılarımız zirve yapmış durumdadır. Duygusal olarak başlayan bu bölünme milli birliğimizi tehdit eder duruma gelmeden durdurulması gerekmektedir.
Toplumumuzda yapılan her şeyi, söylenilen her sözü şükürle karşılayan bir grup olmuştur. İster doğru ister yanlış olsun her olayı şükürle karşılamaktadırlar. Oysa şükür, Allah'a yapılır. Kullara ve olaylara dolaylı da olsa şükretmek insanı imandan eder. Şükürcülerin sorgusuz, sualsiz her şeyi kabüllenmeleri karşılaştığımız meselelere çözüm bulmaktan uzaktır. ''Bizi yönetenlerin bir bildiği vardır.'' Düşüncesi insanları sorgulamaktan uzaklaştırmaktadır. Halbuki BİLİM SORGUYLA BAŞLAR. SORGULAMAYAN, DOĞRU SORU SORMAYI BİLMEYEN, ARAŞTIRMAYAN TOPLUM BİLİM ÜRETEMEZ. BİLİM ÜRETEMEYEN TOPLUMLAR ASLA KALKINAMAZLAR. Sorunlarına çözüm bulamazlar. Adeta etkisiz elemanlardan oluşan bir topluluk olarak kalırlar.
Yöneticilerin ötekileştirmeleri, dışlamaları yüzünden milletimizin diğer yarısı da her şeye karşı çıkan, her şeyden nefret eden bir nevi karşıtlar haline gelmiştir. Yöneticilerin her icraatına ve söylemine, ister doğru, ister yanlış olsun toptan karşı çıkan bir ruh haletidir. Bu duruma nasıl gelindi Türk Milleti başa göre şekillenir. Baştakilerin tutumları millete yansır. Özellikle siyasetçilerimizin sivri, ötekileştirici, bütünleştiricilikten uzak dilleri ve yönetirken ''emanetleri ehline vermeyip'' liyakate önem vermeden yaptıkları atamalardan kaynaklanmaktadır. Görevde yükselmeden tutun, ihalelere kadar ''bizden değil'' anlayışı milletimizi ikiye bölmüştür.
Bir ülke bu halde iken kalkınabilir mi, varlığını devam ettirebilir mi Bu sorun büyük bir tehlike arz etmektedir. Şükürcüler her tür olayda fikir beyan etmekten, fikir üretmekten uzak durmaktadırlar. Bırakın bilim üretmeyi, çözüm üretmeye bile ''yöneticilerimizin bir bildiği vardır.'' anlayışı ile yaklaşmaktadırlar. Karşıtlar (ötekileştirilip, nefret eder hale getirilenler) aslında daha donanımlı daha çözüme yatkın oldukları halde yaşadıkları ötekileştirmelerden dolayı çözümden uzak durmaktadırlar. Daha önceleri ürettikleri fikirlerin ve çözümlerin önemsenmemesi ve değer bulmayışı yüzünden çözümün parçası olmak istemektedirler. Oysa düşünce dünyamızın mimarlarından Mevlana Celaleddin Atamız; ''BİR YERDE HERKES AYNI ŞEYİ SÖYLÜYORSA, ORDA HİÇ KİMSE DÜŞÜNMÜYOR DEMEKTİR.'' Diyerek farklı düşünenlerin önemine dikkat çekmiştir. Bugün kalkınmış ülkelerde kurumlar kendilerini izleyip, eleştirmeleri, yönetimden farklı olan düşüncelerini söylemeleri için uzmanlar tutmakta, bu iş karşılığında çok büyük ücretler ödemektedirler.
Hiç kimse bizim veya yöneticilerimiz gibi düşünmek zorunda değildir. Önemli olan düşünebilmek, fikir ve iş üretebilmektir. Kur'an'da düşünmemiz emredilmiş, ''düşünenler için'' ibareleri ayetlerde geçmektedir. Bizde ise yönetenler ''siz düşünmeyin, biz sizin adınıza da düşünürüz'' mantığıyla devam etmektedirler. Hendek savaşından önce yapılan istişare toplantısında on yedi yaşındaki İranlı Salman'ın önerisiyle şehrin etrafında hendek kazılarak savaş kazanılmıştır. Dinimiz bize istişareyi, şurayı emrederken bizi yönetenler istişareden, ortak akıldan oldukça uzak yönetim anlayışı sergilemektedirler. Peygamberimiz, Mekke'nin fethinde Kabe'nin anahtarını (güvenlik ve temizlik için) bir gayrı müslime emanet etmiştir. Çünkü ''emaneti ehline vermiştir.''
Bizde ise ''bendensin-değilsin'' denilerek millet ayrıştırılmaktadır. Sonuçta ülkemiz kan kaybetmekte milletimizin milli birliği zedelenmektedir. ASLOLAN BİLİM, ÜRETİM VE AHLAKLI OLMAKTIR. Bunun için bilene ve üretene değer vermeliyiz. Torpili, ''bendensin-değilsin'' anlayışını terk etmeliyiz. ''Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu '' (Zümer/9) ayetinin emrince bilene ve üretene değer vermeliyiz. İnsanların siyasi tercihlerine göre değil, bilgisine ve ürettiklerine, liyakatine bakarak görev vermeliyiz.
Bilim yolunu tercih etmeliyiz. Kaybettiğimiz hoşgörüyü, birlik ve beraberliği tekrar yakalamalıyız. ''BİZ BU TOPRAKLARA SEVGİDEN BAŞKA TOHUM EKMEDİK'' diyen Mevlana'yı, ''BİLİMDEN GİDİLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR. İNCİNSEN DE İNCİTME. BİR OLALIM, İRİ OLALIM, DİRİ OLALIM '' diyerek bizlere yol gösteren Hacı Bektaş, ve
''ADIMIZ MİSKİNDİR BİZİM / DÜŞMANIMIZ KİNDİR BİZİM
BİZ KİMSEYE KİN TUTMAYIZ/ KAMU ALEM BİRDİR BİZE
GELİN SEVELİM, SEVİLELİM/ BU DÜNYA KİMSEYE KALMAZ.''
Diyen Yunus Emre Atalarımızı dinlemeliyiz. Bizi biz yapan değerlerimize geri dönmeliyiz. Bütün bunları sağlamak için yöneticilerimiz ayrıştırıcı söylemlerini terk etmeli, birleştirici olmalı, adaletten ayrılmamalıdır. Adaletin partizanlaştığı yerlerde ülkeyi bir bütün olarak tutamazsınız. Farklı düşünenleri ayırmadan değer vermeliyiz. HERKESİ ÇÖZÜMÜN PARÇASI YAPMALIYIZ. Milli birliğimizi artıran değerlerimizi yaşamalı ve yaşatmalıyız.
Selam olsun;
Bilime, adalete, üretene değer verenlere, sevgisini ortaya koyanlara, bu ülkeyi karşılıksız sevenlere…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.