1970'li yılların sonunda, henüz bıyıklarımız yeni terlerken, Sivas'a liseyi okumaya gittiğimizde milliyetçi-maneviyatçı bir gençtim. Sivas'ta Akıncıları, Mücadelecileri, Nurcuları, Süleymancıları, Işıkçıları, bilahare Radikal İslamcıları vs. tanıma imkânı buldum.
O zaman bize abilik yapan büyüklerimiz, Asya kıtasını ve Anadolu'yu tamamen Hristiyanlaştırmak için 3 kardinalin görevlendirildiğini, ikisinin belli olduğunu birinin gizli olduğunu söylerlerdi. Ama bize, bu gizli kardinal olarak Fethullah Gülen şarlatanını işaret etmişlerdi. O gün bana çok uçuk gelen bu sözlerin anlamını tam olarak idrak etmek için 40 yılın geçmesi gerekiyormuş.
O günden sonra bu yapı ile aram hiç iyi olmadı. Zaten dershanecilik zamanımda, 2000’li yılların başında benim bu yapıyla mücadelem başlamıştı. Uzun lafın kısası, en son 15 Temmuz gecesinde, bu siyonist maşası örgütü Türk milleti de iliklerine kadar tanıdı.
Sadede gelecek olursak;
Reis'in, üstü ihanet, ortası ticaret, altı ibadet diye ifade ettiği bu meşum yapının karanlık yüzü ortaya çıkınca, "ihanet" kısmının büyük bölümü yurtdışına kaçtı. ‘Ticaret’ kısmı da hakeza öyle oldu. Elde kala kala "ibadet" kısmı kaldı. Devlet haklı olarak FETÖ ile çok ciddi mücadele ediyor. Etmelidir zaten. Ama benim aklıma yatmayan sıkıntılar var. Neredeyse ülkenin tamamında geniş aileleri baz aldığımızda en azından aile başına bir FETÖ’cü düşüyor. Burada kastettiğim çekirdek aile değil, soy isim olarak ölçü alıyorum. Mesela Mermer ailesinden geçmişte FETÖ'nün tedrisatından geçmiş, ibadet kısmından 2-3 kişi var. Bunlar işten atıldılar, çok sıkıntılar yaşadılar. Ama mahkemelerde suçsuz bulunup berat ettiler, yurtdışına çıkış yasağı yok. Zaten ben bunların bu yapıyla nasıl temas ettiklerini yakinen biliyorum. Ana babanın elde avuçta bir şeyi yoktu. Okumaya gittikleri yerde ya sadece FETÖ’nün yurtları vardı ya da maddi durumları oraya müsaitti. Bu çocukları ömür boyunca işlesen vatan haini çıkmaz. Ama bu alçak yapı buna benzer binlerce çocuğu kullandı ve attı.
Gelelim neticeye; dost acı söyler derler.
Bu perişan olan çocukların, olana bitene anlam veremeyen ana babası, kardeşleri, dayıları, amcaları, teyzeleri vs. İktidara kalbi karardı. Bunların toplamda yekûnu milyonu geçiyor. Yeni sistemde kıl üstünde bir seçim için çok büyük bir oy potansiyeli, normalde AK Parti'nin olan oylar karşıya gidince size iki misli yansıyor. İktidarın bu oyları almak için gönül kazanma seferberliği yapması lazım.
Hep merak ettiğim ama cevabını bulamayacağım bir soru beynimi kemirir durur. Davalar sonunda çıkan kararların içinde "aman FETÖ’cü damgası yemeyelim" endişesi ile vicdanları karartan, adil olmayan, kraldan çok kralcı kararlarda olabilir mi acaba
Gönül kazanma, insan kazanma seferberliği ciddiye alınmalı mutlaka.
Bu iş belediyelere "gönül belediyeciliği" adı altında, önündeki seçim için bu bahaneye sığınarak kamu kaynaklarını yandaşlarına peşkeş çekme işinden daha önemli. Falan beldede, filan ilçede falanca kişinin tekrar başkan olmasından daha ehemmiyetli. Eskiler "Ehem, mühime tercih edilir" der. İktidarın yerli ve milli hedeflerden uzak bir ittifakın elinde olması durumunda ülkenin varlık ve beka sorunu olur.
Bir yandan, mevcut haliyle birkaç yüz bin oya sahip bir partiyi cumhur ittifakına katmaya çalışıyoruz. Bir taraftan da milyonlara varan eldeki oyları kaçırıyoruz.
Belki yanlış düşünüyorum ama âcizane tavsiyem, bu kitlelerin gönlünü kazanmak, ülkenin geleceğini ilgilendiriyor demektir. Bu işin çözümü için akıl sahipleri ya bir yol bulsun, ya da yolu açsın vesselam…
Saygılarımla…