Bugün "8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü" ama Türkiye'de genelde "Kadınlar Günü" olarak kutlanıyor Ben bugün alıştığımız söylemlerin dışında biraz da Müslümanlar ve kadın veya mukaddesatçılar, muhafazakârlar ve kadın, konusu üzerine bir şeyler söylemek istiyorum.
Müslüman ülkelerde kadının konumuna baktığımızda en iyi durumda olanının Türkiye olduğunu görürüz. Konuyu tarihî süreç içerisinde incelediğinizde bunda 200 yıllık modernleşme çabasının büyük rolü olduğunu anlarsınız. Avrupa'daki akımların da tesiriyle Osmanlı'nın son 100 yılında kadın hareketleri yer yer kendini göstermiş. Bu hareketler tam bir netice alamadan Dünya Savaşı çıkmış. Devamında kurulan Cumhuriyet kısa bir süre sonra baskıcı bir yönetim şekline dönüşünce kadın hareketleri de diğer farklı düşünce hareketleri gibi kendilerine bir zemin bulamamışlardır.
Çok partili hayata geçtikten sonra da milliyetçi ve muhafazakâr hareketler içinde kadınların çok fazla bir rol oynadıklarını göremiyoruz 60'lı ve 70'li yıllarda gelişen milliyetçi-muhafazakâr ve İslamcı hareketler içerisinde kadın neredeyse yok gibidir. Birkaç kadın yazar dışında kadınların sesi duyulmaz, ta ki 1980'li yıllara kadar. Bu dönemde muhafazakâr insanlar kız çocuklarını üniversiteye göndermeye başlamış bununla birlikte de başörtüsü meselesi yoğun bir şekilde Türkiye gündeminde yerini almıştır. Bugün artık başörtüsü veya kılık kıyafet konusu Türkiye'nin gündeminde bir sorun olarak yer almamaktadır. Kendini dindar olarak tanımlayan topluluklar uzun yıllar muhalif tavırla sadece hak talep eder durumdu kalmışlar, belki de iktidar konumuna kendilerini biraz uzak gördükleri için olsa gerek kapsamlı bir kadın hakları çalışması yapamamışlar, bu sebeple de iktidar dönemine hazırlıksız yakalanmışlardır. Bunda yerel ve küresel düzeyde kaynaklara ulaşabilen, bilimsel bilgiye derinlikli olarak vukufiyeti olan insanımızın bulunmayışı önemli derecede rol oynamıştır. Bundan dolayı kadın konusu kendini muhafazakâr olarak tanımlayan çevrelerde hala halledilebilmiş değildir. Daha doğrusu zihinlerde kadınlarla ilgili meselelere samimi ve net cevaplar verilememektedir.
Değişik partilerde, topluluklarda, dernekler ve vakıflarda örgütlenen dindar insanlar adeta mevcut durumun yani dünyada ve Türkiye'de kadınların geldiği konumun geçici olduğunu düşünerek hayal dünyasında yaşamakta ve gerçeklerle bağdaşmayan, ayakları yere basmayan eskimiş yorumlarla adeta kalabalıklar içinde kendi içine kapalı hayatlarını sürdürmektedirler. Sade, kendi halinde hayatını sürdüren halk kesimleri ise söz konusu topluluklara göre daha isabetli ve tutarlı tercihler yapmaktadırlar.
Bunun daha ne kadar böyle gideceği meçhuldür. Ama hayat devam ediyor. Kadınlar iş hayatında daha fazla yer alıyor. Bazı mesleklerde kadınların sayısı erkekleri geçmeye başlamış. Kendi işini kuran kadınların sayısı hızla artıyor. Eğitim seviyesi yükseldikçe kadınların her alanda daha fazla kendilerini gösterdiklerini görüyoruz Hayat bir takım dini kurumlardan ve kuruluşlardan önde gidiyor. İlahiyat Fakülteleri, Diyanet camiası, dini cemaatler, tarikatlar, halkı ve yaşanan gelişmeleri geriden takip ediyorlar. Kendini dini otorite olarak gören veya dini konularda yazıp çizen insanlar yaşanan hayatın sorduğu sorulara net, ikna edici, tatmin edici cevap veremiyor, çözüm üretemiyorlar.
Kadınlar iş hayatında nasıl ve ne şekilde yer almalı Çalışma koşulları nasıl düzenlenmeli Aile hayatı ve iş hayatı arasındaki sorumluluklar nasıl ele alınmalı Hamilelik döneminde, çocukların büyüme dönemlerinde anne ve babanın sorumlulukları ve çalışma hayatı ne şekilde düzenlenmeli Çocukların ruh ve beden sağlıkları yerinde bir şekilde yetişmeleri için neler yapılmalı, hangi tedbirler alınmalı Değişen toplumsal şartlar içinde dededen, nineden, toruna aile bireyleri arasındaki ilişkileri güçlendirmek için neler yapılmalı Kadınların toplumsal hayata, sivil toplum kuruluşlarına, siyasi partilere katılımları nasıl olmalı Bu yapıların yönetimlerinde ne şekilde yer almalılar Siyaset-kadın ilişkisi nasıl düzenlenmeli
Sıraladığım sorular ve benzerleri muhafazakâr camianın düşünürlerinden, bilim insanlarından, yazarlarından tatmin edici ve özgün cevaplar bekliyor.
Öte yandan kendini muhafazakâr veya İslamcı olarak tanımlayan insanlar öteki ile yani farklı düşünen, farklı inanan, farklı giyinen, farklı bir hayat tarzını benimseyen insanlarla ilişkilerini düzenleme konusunda zihni bir hazırlık yapmış değiller. Bu konu da yine kadın konusuyla çok yakından ilgili. Çünkü giyim kuşamdan, kültür-sanat faaliyetlerine varana kadar birçok konu kadın hakları bağlamında gündeme geliyor. Düne kadar muhalefet rolünü üstlenen muhafazakârlar henüz iktidarda olduklarını, başkalarının hak ve hürriyetleri ile ilgili sorumluluk almanın daha ziyade kendilerinden bekleneceğini yeterince idrak edebilmiş değiller. Nitekim son yıllarda "İstanbul Sözleşmesi"nden çıkılması için kampanya düzenleyenler bu sözleşmeye seçenek oluşturacak nitelikte ve kadına şiddetin önlenmesi için daha ileri ve kapsamlı hükümler içeren bir metin ortaya koyamamaktadırlar.
Dünya Müslümanlarının önünde kadınlarla ve kadın hakları ile ilgili bir yığın mesele duruyor. Bunlar halledilmeden insanlığın önüne ciddi bir seçenek olarak çıkmamız mümkün görünmüyor. Birçok alanda olduğu gibi siyaset biliminde ve hukuk felsefesinde de henüz çağın çok gerisindeyiz. Batı dünyasını taklit etmenin ve takip etmenin ötesinde ve üstünde yaptığımız bir şey yok. Önümüzdeki yüzyılda dünyanın karşısına yeni bir medeniyetin kurucusu olarak çıkacaksak, böyle bir niyetimiz hala varsa, zihinlerde ve uygulamada halletmemiz gereken konuların belki de en başında kadın sorunu, kadın hakları meselesi geliyor. Müslümanlar, kadınıyla erkeğiyle çağdaş dünyaya barış içinde birlikte yaşamanın felsefesini, yolunu yöntemini, kuramını, kurum ve kurallarını ortaya koyacak hummalı bir çalışmanın içine girmek zorundadır.
avukat@mustafacoskun.av.tr