SİVAS   İMAM  HATİP  LİSESİNDEN  SINIF ARKADAŞIM, BALIKESİR  SINDIRGI  ALACAATLI Köyünden olan HİKMET  NACİ  SUBAY kardeşimin kaleminden yaşanmış bir olayı  dinleyelim...

Koca ninem Hatice, Ikışoğullarından İbrahim ile, Sakaroğullarından Ayşe'nin evliliğinden 1890’ların başında dünyaya gelmiştir.

Koca ninem Hatice'nin ilk eşi Çanakkale şehidi Mustafa, ikinci eşi Filistin, Suriye cephesi gazisi Veli Çavuş'tur.

 Koca ninem, meşe odununun küllenmiş koru üzerinde pişirdiği sade kahvesinden bir yudum alır, arkasından derin bir"ohhh" derdi. "Yaaa..... Hikmet'im, ben Osmanlı kadını, seferberlik kadınıyım; erim Çanakkale'de kalınca, biri bebek diğeri beş yaşında iki çocukla kala kaldım", der; kendi sardığı sarma sigaradan  bir nefes çeker, sonra içini boşaltırcasına dumanını üfler; "ben içimdeki efkârımı bu "meret"in dumanıyla dağıtıyorum oğlum", derdi.

 Doksan altı yaşındaki Ninem üç Mustafa'nın hikayesini, isten kararmış bacanın karşısında, keçe üzerine serili koyun postuna bağdaş kurmuş; kahve kokusu ve sigara dumanının sardığı odasında anlatır; ben de ona hafifçe yaslanmış olarak dinlerdim.

Üç Mustafalardan biri: Ikışoğullarından İbrahim oğlu, Ninemin kardeşi Mustafa. Seferberlik ilan edilince, askerlik çağına gelmiş olanların yanında yaşı küçük gençler de askere alınır. Ninemin kardeşi Mustafa 18 yaşında evlenmiş, 4 aylık bir kız bebeği  vardır. Askere giderken eşiyle vedalaşır, bebeğini öper, kokusunu içine çeker; eşini ve bebeğini, eşinin ailesine emanet eder. Çünkü, kendi anne ve babası o küçük bir çocukken ölmüş, hem öksüz hem de yetim olarak ablasıyla birlikte büyümüşlerdi.

İkincisi: Sakarlardan (Sakaroğulları) Halil ağaların  Mehmet Ali oğlu Mustafa. Ninemin dayısının oğlu ve Küçük yaşta evlendiği ilk kocasıdır. Askere giderken, iki kız çocuğu babasıdır. Büyüğü 5 yaşında, küçüğü 6 aylık bebektir. Eşini ve çocuklarını kime emanet edecek; nasıl ne ile geçineceklerdir Eşi (ninem), " hamdolsun, az-çok malımız mülkümüz var; ben çalışır çocuklarımıza bakarım. Sen bizi düşünme, Allah kerimdir" der. Mustafa, eşini ve çocuklarını Allah'a emanet eder.

 Onlar nasıl bir savaşa gideceklerini bilirler; aslında herkes bilmektedir. Askere gideceklerin yanında savaş pek konuşulmaz, çünkü, her şey apaçık ortada. Memleket yangın yerine dönmüş; düşman vatanın harîm-i ismetine saldırmaktadır. Köyümüzde ve çevre köylerde bazı ailelere oğlunun künyesi gelir; bazılarının şehit olduğu haberi ulaşır.  Böyle bir ortamda gençler askere uğurlanacaktır.

Üçüncüsü: Koca Ayan olarak ünlenmiş, Ikışoğullarından Ninemin amcası Mehmed Ali'nin oğlu Mustafa. Koca Ayan çok zengin, itibarı yüksek ve cömert bir kişidir. Küçük ve büyükbaş hayvan sürüleri,  geniş arazileri vardır. Misafirperverdir; bahçesinde, köye gelen misafirlerin ihtiyaçlarının karşılanması için (yeme, içme, yatma vs) küçük bir ev tahsis etmiş; bütün ihtiyaçlarını da karşılamayı üzerine almıştır.

O yıllarda devletin şiddetle kömür madenine ihtiyaç vardır. Maden işletmesinin çevresindeki köyler, nahiyeler ve  kasabalarda yaşayan gençler mecburî olarak  maden ocaklarında çalıştırılmakta ve askerden muaf tutulmaktadır.

Seferberlik ilan edilince, yetkili makam sahipleri, Koca Ayan'a "oğluna, kömür madeninde mecburî çalışma emri çıkartalım, askerden muaf olsun" teklifini götürürler. Koca Ayan oğluyla, sevdiği kızın ailesi nedeniyle tartışmış bu yüzden ona dargındır. Biraz da bu dargınlıkla hiç tereddüt etmeden, " düşman  boğazımıza sarılmış, Payitaht ve Halifemiz tehdit altında, siz bana oğlumu askerden kaçırmayı mı teklif edersiniz Elbette gidecek; celp günü inşallah dualarla uğurlayacağız" der.

Üç Mustafalar aileleriyle vedalaşır, evli olanlar eşinin bir "çevre" sini, ocuğunun bir "patiğ"ini alır, koynunda sakladığı kesenin içine koyar. Son defa çocuklarını öper, koklar. Anne, baba, eş ve çocukları, akraba ve komşularıyla birlikte yürüyerek köyün meydanında buluşurlar.

Dualar yapılır; herkesle tek tek helalleşilir, vedalaşılır.

Ölüm- kalım Savaşı'nın yaşandığı Çanakkale'ye doğru yola koyulurlar.

Üç Mustafalar askerlik şubesinden Çanakkale cephesine sevk edilir. Havada mermilerin çarpıştığı, top mermilerinin kulakları sağır eden gürültüsü ile düştüğü yerden toprak parçaları ile askerlerin savrulduğu bir savaş ortamında acemi askerler olarak birliklerine katılırlar. Ellerinde mavzerler, siperlerde komutandan gelecek hücum emri ile tetikte beklerler. Mermi vızıltıları, top gürlemeleri arasında hücum emri ile birlikte Allah, Allah, sesleri ile siperlerden aslanlar gibi düşmana doğru atılırlar. Sonra her biri gök ekinler biçilir gibi toprağa düşer, şehit olurlar.

Günler sonra üç Mustafaların şehit haberleri köye ulaşır. Her bir şehidin evine ateş düşer; ağıtlar yakılır, acı feryatlar göğe yükselir.

 Koca ninem, " yaa.. Hikmet'im, ninen iki sabî ile dul bir kadın, ne acılar yaşadı, ne çileler çekti. Rabbim dayanma gücü veriyor. Bir erim Çanakkale şehidi oldu, ikinci erim de Filistin gazisi idi. Yaa.. işte böyle, ninen neler yaşadı kuzum. Yüzünün derin çizgilerinden süzülen gözyaşlarını başörtüsünün ucuyla silerken elindeki maşa ile bacada yanmakta olan meşe odunun küllenmiş közlerini önüne doğru çekip, cezveyi üzerine koyarak yeni bir kahve pişirmeye koyulurken, bir eliyle de tütün tabakasını yanına çeker, cildi  buruşuk ince parmaklarıyla sigarasını sararmaya başlardı.

Şehit üç Mustafaların  Yeğeni H. Naci Sobay (Hikmet)